Gönderen Konu: Olmaazz! One minute!  (Okunma sayısı 542 defa)

Çevrimdışı weathered

  • 4.SINIF UYE
  • **
  • İleti: 1.909
  • Puan 65
  • Cinsiyet: Bay
  • OyunSiteniz.Com
    • Profili Görüntüle
Olmaazz! One minute!
« : 03 Şubat 2009, 11:56:31 »
Diplomaside bazı faturaların nerede, ne zaman, nasıl çıktığının farkına varamazsınız” demiş, eskimeyen cumhurbaşkanımız Demirel.
Evet, yediği kazıkların (attıkları da az değildir) haddi hesabı olmayan tecrübeli devlet adamı Süleyman Demirel’in bu sözünü Başbakan Erdoğan’ın nasıl değerlendireceğini, çıkıp ona da bir çift laf edip etmeyeceğini bilemem.
Ama, Davos’taki o akşam Peres’in Erdoğan’a dönerek konuşuyor olması, Başbakanın söz hakkı isteyeceğinin kesin ötesi göstergesiydi. (Ki zaten bu arada sürekli not almakla meşguldü. Moderatör bunu görmemiş olamaz.)
Hele hele Peres’in, “Hüsnü Mübarek anladı sen anlamadın” mealindeki ifadesi ise, ağzının payını alacağının işaret fişeğiydi.
(Çünkü Erdoğan’ın birkaç adım sonrasını hesaplayacak davranışlar içerisinde biri olmadığını, zaman zaman yaptığı çıkışlardan hepimiz biliyoruz.)
Peres’in sözü bitince Erdoğan haliyle konuşma hakkı olduğunu varsayarak yerinden doğruldu.
Ancak bu kez de ortaya, İsrail’in lafının üstüne laf söyletmeme gayretkeşliği içindeki moderatör çıktı.
Bunun üzerine, Başbakan’ın herkesi orta yerinden koparan “Olmaazz! One minute!” çıkışı, geleceklerin habercisiydi.
Ne var ki, Erdoğan’ın birden modunu değiştirip “sen”li ifadelere geçeceğini, üstüne üstlük, “insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” şeklinde karakucak dalacağını hiç kimse kestiremezdi.
O an, kendimi canlı yayındaki konuşmayı izliyor olmaktan dolayı mutlu hissettim önce.
Sonra Tayyip Bey’in, kenarda köşede fısıldaşarak söylenen şeyleri kıvırmadan, eğip bükmeden zalimin suratına haykırmasını doğrusu kahramanca buldum.
(Bu arada Yunan devlet televizyonunda yer alan “gezegendeki insanların pek çoğunun kalbinden geçenleri söyledi” yorumunu da, takdir hislerimle birlikte yad etmeden geçemeyeceğim.)
Olay henüz gerçekleşmiş, herkes şoktayken yorumlar gelmeye başladı.
Ekranlara bağlanan emekli büyükelçiler, başbakanın yaptığının hiç doğru olmadığı şeklinde yorumlar döktürmeye başladılar.
Oysa aynı anda Türkiye, Balkanlar ve Ortadoğu’da şenlik başlamıştı.
Ortadoğu’da bütün halkların sevdiği bir lider gelmemişti çoktandır.
Kimin umurunda Avrupa Birliği’nin yollarına taş konulacağı. Ermenilerin müzmin soykırım tasarısının ABD ve AB parlamentolarından geçip geçmeyeceği.
PKK’nın küllerinden doğma ihtimali…
Demirel’in uyarılarına kulak asmamak mümkün değil.
Ama bu mesele başka.
Hani dedim ya, moderatörün İsrail’in sözünün üzerine laf söyletmeme gayretkeşliği.
Şener Şen diyordu ya, “ağanın pohunun üstüne poh edilir mi?” diye.
İşte bu hadise gerçekleşmiştir.
“Olmaazz! One minute!”
Ağalık düzenine karşı onurlu bir eylemdir.
Sıcağı sıcağına çok yürek ferahlatan bu olayın arkasından neler gelecek, göreceğiz.
Ancak Peres’in telefonda üzgün olduğunu belirtmesi, İsrailli yetkililerin pozitif açıklamaları, ilişkilerin bozulacağına dair bir görüntü vermedi.
Bir kısım yorumcuların dediği gibi, İsrail’in “Tayyip Erdoğan’la ilişkileri bozulabilir, Türkiye ile değil” şeklindeki ifadeleri de bir hayli manidardı.
Ne yani… Tayyip Erdoğan’ı devirmek için Ergenekon’la işbirliği mi yapacak bu saatten sonra…
Hükümet aleyhine yapılacak her faaliyetin altında İsrail’in eli aranmaz mı bundan kelli…
Durum böyle olunca da, Tayyip Erdoğan ve partisi hiç oy kaybeder mi?
Bir de bunları düşünmek lazım.
Başbakanın, İsrail’e yönelik bu şiddetli tepkisini niye ABD’nin Irak işgalinde göstermediğini ve hatta tezkerenin reddinden sonra televizyonlarda gördüğümüz yüz şeklinin Şimon Peres’e cevap yetiştirme esnasındaki yüz şekliyle ne kadar benzeştiğini de biliyoruz tabii.
Saddam’dı maddamdı derken, Irak’ta bir milyon insan öldü.
Tayyip Bey Saddam’ı sevmediğinden mi Irak zulmüne tepki göstermedi, yoksa Hamas’la benzer kaderi paylaştıkları için mi onlara yakınlık hissediyor (malum, onlar da seçimle işbaşına gelen ancak tanınmayan bir İslami duyarlıklı parti) bilemiyorum.
Her ne olursa olsun, “one minute”ün yeni bir dönemin (ama hayırlı bir dönemin) başlangıcı olmasını diliyorum.
Anti-semitizm konusundaki eleştirilerin hiçbirine, tıpkı Başbakan gibi değer vermiyorum.
Türkiye’de Yahudilere yönelik bir tepki, (daha önce gayrimüslim azınlıklara olduğu gibi) “devlet eliyle” organize edilmezse mümkün değildir.

İki sorum var…
Birincisi Ak Parti’ye…
“Birey” olarak örtülü olmak “eş” olarak örtülü olmaktan daha mı az kıymetli?
AKP’nin başörtülü aday göstermemesini bu sorunun cevabında mı aramalıyım?
Bu da Saadet Partisi’ne…
Saadet Partisi şimdilik yüzde birlerin altında olduğunuz ve kazanma şansınız az olduğu ve de kazanmak için başka şansınız olmadığından mı “başörtülü bir aday” çıkarttınız?
Ama yine de takdire şayan bir durum.
Ve hangi partiden olursa olsun (CHP beni aday göstermedi ama) örtülü bir kadın adayı sonuna kadar destekliyorum.
Öyle ki gidip Kelkit’te oy vermek geliyor içimden.
Avukat Deryanur Şimşek seçim yarışında seninleyim, yolun açık olsun.

Mutlu Tömbekici’ye…

“Filistinle yatıp kalkıyoruz” doğru.
“Bu ülkede neden Felafel pişirilip satılmaz?” yanlış.
Taksim ışıklarındaki Simit Sarayı’ndaki aradan giriyorsun, soluna bakarak devam et, one minute! işte orada Felafel Hause tabelasında dur.
Hadi daha açık adres vereyim No.19 Talimhane
Filistinli bir aile işletiyor o cafe restoranı.
Nohut, maydanoz, mevsim sebzeleri ve baharatlarla yapılan felafel köftelerini, baba Azam Alherbawi hazırlıyor, oğul Yusuf Alherbawi ikram ediyor.
Hem hikayelerini dinlersin hem de keyifle Tabbule, Humus, Felafel, Ful yersin. Ayrıca kakuleli kahve içmeyi unutma. Gece 24.00’e kadar açık. Aç ya da tok olman fark etmez her halükarda yenilebilir, kilo aldırmıyorlar sakın korkma. Filistinliler kanaatkar insanlar, fiyatlar simitten bile ucuz.  Şimdiden afiyet olsun.