MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, milletin, AK Parti iktidarının siyasi uygulamalarıyla tam bir korku tüneline sokulduğunu belirterek, toplumu bir arada tutan ortak aklın işlemez hale geldiğini söyledi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmasına, önceki gün Gümüşhane'nin Zigana Dağı Bölgesi'nde, çığ düşmesi sonucu 10 kişinin hayatını kaybetmesi ve iki kişinin de yaralanmasından derin üzüntü duyduğunu belirterek başladı.
Bahçeli, ''Bu ve benzeri acıların tekrarlamaması temennilerimle, hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum''
dedi.
Milletin, AK Parti iktidarının siyasi uygulamalarıyla tam bir korku tüneline sokulduğunu savunan Bahçeli, toplumu bir arada tutan ortak aklın işlemez hale getirildiğini bildirdi. Devletin kurumlar boyutuyla, millet fertlerinin ise düşünceler bağlamıyla bölündüğünü, ayrıştığını dile getiren Bahçeli, ''Bu noktada en tehlikeli olan zihinlerdeki parçalanmışlık, hakim bir duygu olarak ortaya çıkmış ve gün geçtikçe mesafe almıştır. Endişemiz, toplumsal alanda alevlenecek bir çatışmanın bölünmeye kadar giden sürecin kapışım açabilecek olmasıdır. Türk toplumunun, böylesine büyük ve ciddi bir yükü daha uzun bir süre kaldıramayacağı, taşıyamayacağı ve tahammül edemeyeceği gün gibi ortadadır'' diye konuştu.
''MİLLETİN AKLI KARIŞTI''
Bahçeli, sorunların temelinde, esasen hükümet etme anlayışının yol açtığı sonuçların bulunduğunu ifade ederek, sorun çözme yeteneğinin istenilen düzeyde organize edilememesi, belirsizlikten ve güvensizlikten yeşeren yeni sorun alanlarının boy atmasına ortam hazırladığını vurguladı.
''Asırlardır birçok badire ve felaketleri aşarak muhterem varlığını bu zamana kadar ulaştıran necip milletimiz, içindeki kinini her vesilede dışa vuran bir avuç siyaset bezirganı ve besledikleri haramiler tarafından tarumar edilmektedir'' diyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Aziz millet fertlerinin; karmaşıklaşan ve dipsiz bir kuyu haline dönen meseleler karşısında aklı karışmış, dermanı tükenmiş heyecanı kesilmiştir. Dikkatlerinizi, çok önemli gördüğüm bir hususun üzerine çekmek istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri; milletimizin çağın olaylarını, kendine özgü bir üslupla anlayabilme, yorumlayabilme ve değerlendirebilme kudretine, meseleleri kendi kültür dairesinden bakabilme ve kavrayabilme gücüne büyük bir darbe vurmuştur.
Başkent Ankara merkezli, çağı Türkçe okuyan kuvvetli bir devletin yerine; iç çekişmelere teslim olmuş, kimsenin kimseye güvenmediği, şüphelerin kanaat olarak belirdiği, başkalarının yalanlarını, kendi doğrularına tercih eden bir yönetim anlayışıyla Türkiye uçurumun kenarına kadar getirilmiştir.
Başbakan Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde Karadeniz'in güzel kentlerinden birinde yaptığı bir konuşmada; 'Yurt içinde, yurt dışında artık Türk vatandaşlarının sokakta başı dik bir biçimde ben Türk'üm diyerek dolaşabildiğini' söylemesi çok yüzlü siyaset anlayışının bir yansıması olarak görülmelidir.''
''TÜRK MİLLETİNİN İTİBARI ZEDELENDİ''
MHP lideri Bahçeli, Başbakanın ve partisinin; Türklüğe hakareti engelleyen Türk Ceza Kanununun 301 maddesinde el birliği ile yaptığı değişikliğin tahribatının sıcaklığını koruduğunu ifade etti.
AK Parti ile birlikte ''Ben Türk'üm demenin'' ayıplandığını belirten Bahçeli, bu ifadenin ırkçılıkla özdeşleştirildiğini ve çağ dışı bir ifade olarak takdim edildiğini söyledi. Bahçeli, Türk milletinin hiçbir dönemde olmadığı kadar itibarının zedelendiğini iddia ederek, Başbakan'ın bu ifadelerini, dengesini kaybeden bir ruh halinin çırpınışları olarak görmek gerektiğini kaydetti.
Bahçeli, ''Hiç haddi ve hakkı olmadığı halde; Türklükten bahsederek, bu konudaki ayıplarını telafi etmeye çalışan Başbakan'ın nafile hamleleri, millet vicdanında açtığı yaralar asla ortadan kaldırmayacaktır.
Milli benliğimizin yıpratıldığı, gelecek umutlarının kırıldığı, bizi bir arada tutan değerlerin hırpalandığı bu hazin dönemde; Başbakan Erdoğan'ın söz ve uygulamalarını herkes unutsa bile, Milliyetçi Hareket unutmayacaktır. Herkes affetse bile Milliyetçi Hareket affetmeyecektir'' dedi.
''SİYASET GÜVEN KAYBETTİ''
Devlet Bahçeli, Türkiye'de siyasi belirsizliğin ve gerginliğin endişe verici bir nitelik kazandığına işaret ederek, toplumsal tedirginlik, yılgınlık ve huzursuzluğun geniş bir tabana yayıldığını bildirdi. Korkunun toplum hayatının her alanına egemen olduğunu ifade eden Bahçeli, siyaset kurumunun bu gelişmeler karşısında çözüm kapısı olmaktan çıktığını ve güven kaybına uğradığını söyledi.
''Son dönemde işleyen bir yargı sürecini, hukuk dışı mecralara saptırma gayretleri ve bunun üzerinden yürütülen tartışma ve polemikler, bu bakımdan her yönüyle endişe ve üzüntü vericidir'' diyen Bahçeli, şöyle devam etti:
''Savcısı ve avukatı siyasetçi olan, gazete manşetlerinde ve televizyon ekranlarında izlenen ve soruşturma ile yargılama süreçlerinin parçalı olarak eş zamanlı yürütüldüğü bu dava, siyasi ve hukuki tartışmalara, polemiklere ve istismara alet edilmektedir. Yapılmakta olan bir soruşturma ve görülmekte olan dava hakkında kanaat bildirmek, kendi mecrasında akan hukuki sürecin bir tarafı olmak, hukuka ve kanunlara aykırı olacağı gibi, siyasi sorumluluk ve demokratik meşruiyet anlayışıyla da bağdaşmayacaktır. Genel olarak, bu konuya olan yaklaşımımız: Adalete sonuna kadar güvenmek, davanın hızla sonuçlanmasını beklemek, hukuki süreci ve yargıyı siyasileştirmemek, kişilik haklarına saygılı olmak, terörle mücadeleyi zaafa uğratmamak, bilgi kirliliğine itibar etmemek ve toplumda korku uyandırmamak olarak özetlenebilecektir.''
''İKTİDAR VE ANA MUHALEFET DAVAYI...''
Bahçeli, iktidarın davayı (Ergenekon) bir kamplaşma fırsatı ve çatışma vesilesi gibi görmeye başladığını, iktidar ile ana muhalefetin tutumlarının, soruşturmayı hukuki mecrasından çıkarttığını ve giderek siyasallaştırdığını savundu.
Başbakan'ın savcılığına, anamuhalefet liderinin ise avukatlığına talip olduğu bu hukuki sürecin; ''rövanş'' veya ''öç alma'' gibi kavramlarla siyasallaşmasının, toplumun giderek kutuplaşmasının yeni bir gerekçesi haline geldiğine öne süren Bahçeli, ''Bu nedenle, bir yandan 'çomak soktuk' sözleri ile sürece müdahil olduğunu söyleyen Başbakan'ın, 'yargıyı rahat bırakın' çağrıları inandırıcılığını kaybetmiştir'' dedi.
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu meselede, ortaya çıkan korku ve endişelerin neden olduğu toplumsal gerginliklerin, öfkelerin ve kaygıların birikiyor olması, gelişmelerin başka yönleriyle de hassasiyetle incelenmesini ve değerlendirilmesini artık zorunlu ve gerekli kılmaktadır. Söz konusu dava sürecinin izlediği seyir, bir yandan hukuki süreç devam ederken, öte yandan terörizmle mücadele gibi hassasiyet gerektiren bir alanda, güvenlik güçlerimizin mücadele azmini kıracak, görevlerini zaafa uğratacak bir istikamete de girebileceğine işaret etmektedir.
Özellikle yurt dışından servis yapıldığı anlaşılan propaganda ile akla karanın, doğru ile yanlışın, suçlu ile suçsuzun, haklı ile haksızın birbirine karışmaya başladığı içinden çıkılmaz bir yola doğru ilerlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.''
Bahçeli, parti olarak baştan beri bu konudaki hassasiyetlerini ve duruşlarını gösterdiklerini belirtti. Bahçeli, milletin verdiği vergilerle kurumsal devamlılığını sağlayan bir devlet televizyonunda yapılan yayıncılık faaliyetinin, topluma fitne ve kuşku tohumlarını atmasının, buna hükümet tarafından da çanak tutulmasının; kabulün mümkün olmayacağını ifade etti.
''YOĞUN BİR TAHRİBAT VAR''
Bahçeli, Türkiye'nin, yılların ihmal ve himayesi ile bölücü terör örgütünün eylemleriyle desteklenen ciddi bir siyasal bölücülük tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtti.
Bu tehlikeyi tehdit haline getiren karmaşık sürecin, çok yönlü ve çok maksatlı bir sistematik kampanya ile örtüştüğünü ifade eden Bahçeli, ''Türkiye, hayatın her alanında yoğun bir tahribat ve propagandaya maruz kalmaktadır'' dedi.
Oluşan kirli ittifakın, bölünme ve ayrışma sürecini bir yandan hızlandıracak, diğer yandan kamuoyunun gözünden kaçıracak senaryoyu sahnelemeye başladığı kaydeden Bahçeli, şunları söyledi:
''Bu ittifakın ortak paydasını; devlet ve millet olarak bir arada yaşamanın garantisi olan milli ve üniter devlet yapımızdan duydukları rahatsızlık; Türk tarihini ve kültürünü karalamak için kolladıkları fırsatlar; millet değerlerini aşağılamak için yapılan (özür dileme) rezaletleri, tarihimizi sorgulatmayı amaçlayan hakaret kampanyaları ve bölücülüğü aklamaya, terörle mücadeleyi sorgulamaya dönük alçaklıklar oluşturmaktadır.
Hükümetin, elindeki siyasal güç ve imkanları tam bir seferberlikle bu odaklara sunduğu ve bütün yıkıcı ve bölücü girişimlere yataklık yaptığı bu ortamda, kirli çabaların maksadının; Türk milletini kendinden kuşku duyan, ecdadına şüpheyle bakan, milli kimliği ve kişiliği zayıflatılmış, bölünmeye karşı duyarsız, ihanetlere karşı tepkisiz, bekasını savunma refleksi zayıflamış, kardeşliği umursamayan, terör ve şahadetler arasında kafası karıştırılmış, kimin dost, kimin düşman, neyin ihanet neyin cesaret olduğu konusunda tereddüt yaşatılan, kendisiyle ve inançları ile problemli bir topluluk haline getirilmek olduğu ortaya çıkmıştır.''
Devlet Bahçeli, Hükümetin teslimiyetçi uygulamaları ile siyasal bölücülüğün önünün açılması, mücadele azmi kırılmış ve inancı zedelenmiş güvenlik mensuplarının etkisiz ve sahipsiz bırakılmasının, oynanan oyunun son perdesi olarak değerlendirildiğini savundu.
ERGENEKON SORUŞTURMASI
Devlet Bahçeli, ''Ergenekon adı verilen dava sürecine ve gelişmelere bu açıdan bakıldığında, adaletin tecellisinin üstünde ve dışında, ayrıca bir sinsi çabanın, ülkemizi karanlık bir sürece doğru itmek ve yönlendirmek istediğini görmek ve söylemek gerekmektedir'' diye konuştu.
Bahçeli, bu sürecin, yıllarca bölücülük ve terörle fedakarca mücadele eden asker ve polis, güvenlik mensuplarında kaygı ve kararsızlığa yol açmasının, yaşanacak en büyük zafiyet olacağına dikkati çekti.
Milletin, hükümetleri getirip götürebileceğini, siyasetçiyi sandıkta değiştirerek beğendiğini seçebileceğini ifade eden Bahçeli, ''Ancak ne ordumuzun, ne polisimizin ne de hukukçumuzun yerine yenisini koyma lüksümüz, başka ülkelerden getirme şansımız yoktur. Onlara sahip çıkmak, sorunlarını çözmek ve görevlerinde destek olmak zorundayız'' dedi.
Türkiye'nin bu sorunları mutlaka aşacağını ifade eden Bahçeli, şöyle devam etti:
''Çünkü gideceğimiz başka ülke, yaşayacağımız başka vatan ve gurur duyacağımız başka bir bayrak yoktur. Başkalarının gelecekte ne olacağı ve nerede duracağı, bizi hiç ilgilendirmemektedir. Biz bin yıldır buradayız. Bir ve beraberiz. Önümüzdeki bin yılda da burada olacağız. Kimse en ufak bir tereddüt göstermesin, ay yıldızlı al bayrağımızı dünya durdukça, son yurdumuz Anadolu'da dalgalandıracağız.''