Gönderen Konu: Prince of Persia: The Two Thrones Rip+tek Link + No RaPid  (Okunma sayısı 1335 defa)

Çevrimdışı trex

  • 5. SINIF UYE
  • *
  • İleti: 212
  • Puan 0
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle
    • kralfifa
    • E-Posta


İNCELEME ;

İyi ki bir prensimiz var oyun dünyasında. Her macerası bizi ayrı sürüklüyor ve oynarken aldığımız keyfi, her yeni yapımında vermeye devam ediyor. Bilindiği gibi kendisi çok eski bir dostumuzdur. Amiga zamanından süregelen bir geçmişi var, hatta kendisi o zaman bile motion capture tekniğini kullanarak öncülük etmiştir. Platform olarak başladığı macerası, PC’lerdeki grafiksel ilerlemeye şahit olduktan sonra, 3D aksiyon olarak değişim gösterdi. Sands of Time, Warrior Within derken grafiksel ve oynanış olarak üzerine birşeyler koydu. Özellikle, Warrior Within’in grafikleri son derece güzel gözüküyordu ve başında zevkle vakit geçirmiştik.

Sana hep kapımız açık

Geçmiş ile şimdiyi karşılaştırdığımız zaman bazen gerçekten şaşırıyor ve “Vay be!” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Prince of Persia, zaman tünelinde uzun bir yolculuk yaptı ve karşımıza teknolojinin nimetlerinden faydalanarak birkez daha çıktı. Amiga’lardaki Prince of Persia’da yapabildiğimiz basit ve ama göze hoş gelen aksiyonlar ve hareketler varken, prensimiz zamanla yeni yeteneklere sahip oldu; duvarlarda yürümeye, sütunlardan atlmaya ve hatta zamanı bile geri almaya başladı. Yenilikler zamanla abartı olmasa da; oynanış, hoplamalı zıplamalı bulmacalar ve ölümcül tuzaklardan kaçmak için göstermemiz gereken çabalar, Prince of Persia’nın ana damarlarını oluşturuyordu. Hiçbir yenilik olmasa bile bunlar ile uğraşmak, bunun yanında karşımıza çıkan düşmanları da güzel grafikler eşliğinde kesmek, bize bitmek tükenmek bilmeyen bir eğlence sağlamaya yeter de artardı bile.


Sinematikler göze hoş geliyor


Gelgelelim Prince of Persia ailesine yeni bir üye daha katldı. The Two Thrones, serinin taptaze yeni ürünü, sıcak sıcak servis edilerek karşımıza konu. Genelde seride konsept hep aynı oluyor, prensesin ya da mevzubahis dişi insanın başına birşeyler geliyor ve biz de onu kurtarmak adına türlü tehlikeler arasına dalıyoruz. Bizi kesip biçmek için uğraşan, canlı ve cansız birçok tehlikeye karşı, akrobatik vücudumuzu ve hareketlerimizi kullanıyoruz. Two Thrones’da da bu konsept yine aynı. Başlangıçta bizi kaliteli bir video karşılıyor. Eğer Warrior Within’i normal sonu ile bitirirseniz, bu video’nun başında bu sonu hatırlayabilirsiniz. Gemimiz ile Babil’e doğru yola çıkıyoruz ve olması gerektiği gibi başımıza gelmeyen kalmıyor. Prensesimizle birlikte ilerlemekte olduğumuz gemimiz, saldırıya uğruyor ve denizin dibini boyluyoruz. Buradaki su efekti gerçekten çok hoşumuza gitti. Kendimize geldiğimizde prensesin yanımızda olmadığını görüyoruz. Kendimizi Babil’de bir sahilde buluyoruz ve biraz ilerleyince prensesin, düşmanlar tarafından bulunduğunave alıkoyulduğuna kendi gözümüzle şahit oluyoruz ve gözümüz dönüyor.

İlk olarak grafiklerden bahsetmek gerekirse, bu konuyla ilgili enteresan gözlemlerim oldu. Muhteşem bir video’dan sonra esas oyuna geçtik ve birden bire karşımıza çıkan grafikler, bizi biraz olumsuz yönde şaşırttı. Tabii ki göze hoş gelen 3 boyutlu grafikler var. Ancak, Warrior With’in üzerine hiçbişey konmamış, hatta daha da ilginci, arka planın yanında prensimizin animasyonları biraz yavan kalıyor. Bu durum, Warrior With’inde bile biraz daha iyiyidi sanki. Bu durum bizi biraz şaşırttı, ancak yine de bir aksiyon olarak ele alındığında grafikler yine etkileyici. 3. şahıs görünümünden oynadığımız yapımda, bazı yerleri daha sağlam gözlemleyebilmek adına 1. şahıs ya da kuş bakışı kamera modlarını da kullanabiliyoruz.

Başlangıç bölümü, bize hareketleri hatırlatmak ya da öğretmek adına hazırlanmış. Bir tarafdan ilerlerken, diğer yandan da oyunda uygulayabileceğimiz akrobatik hareketleri de öğrenmiş oluyoruz. Birbirinden farklı hareketlerimiz var ve neredeyse her çıkıntı, sütun ya da çubuğu kendimize hareket oluşturabilecek şekilde kullanabiliyoruz. Warrior Within’den sonraki zaman zarfında prensimize yeni hareketler de öğretilmiş. İki duvar arasında süzülme, hançerimizi ve zincirimizi (az sonra bu konuya da gireceğiz) kullanarak çeşitli yerlere tutunabilme gibi özelliklere sahibiz. Şu meşhur duvarlarda yürüyebilme yeteneğimiz kendisini korumakta. Oyunun hareketleri bize yavaş yavaş öğretmesi ve hatırlatmalarda bulunması güzel olmuş. O kadar çok var ki, büyük mekanlara geldiğimiz zaman kafamızdan çok fazla varyasyon geçiyor ve aslında çok basit yapmamız gereken birşeyi düşünemez duruma gelebiliyoruz. Bu muhtemelen çok sık başınıza gelecektir. Mekanları iyi araştırmalı ve her türlü çıkıntı ile duvarlar kontrol edilmeli.

2 yönlü karakter

Grafikler biraz detaysız
Dövüşlerimiz yine klasik. İlk başta elimizde birşey yokken, daha sonra hançerimizi buluyor ve böylece artık dövüşebilecek duruma geliyoruz. Uygulayabileceğimiz çeşitli kombolar ve varyasyonlar bulunuyor. Komboları, oyunu durdurup “Combos” kısmına girerek de öğrenebiliyoruz. Duvarlardan atlayarak, yerde taklalar atarak ya da atma özelliğimizi kullanarak çok çeşitli kombolar üretebiliriz. Düşmanların yapay zekaları çok iyi olmasa da, korunamadığımız durumlarda, bize arka arkaya saldırarak zaman zaman ölümcül hasarlar verebiliyorlar. Özellikle, ok atan düşmanlara karşı çok dikkatli olmak gerekiyor. Havada manevra halindeyken bizi vurduklarında, eğer yükseklerdeysek düşüp ölebiliyoruz. The Two Thrones’a eklenen önemli bir özellik, “Speed Kill” olayı. Bazı durumlarda düşmanlara yaklaştığımız zamanlarda, bir göz işaretiyle birlikte “E” tuşuna bastığımızda speed kill durumu aktif hale geliyor. Bu, düşmanlara arkadan yaklaştığımız ve bizi duymadıkları durumlarda ortaya çıkıyor. E tuşuna bastığımızda prensimiz yaklaşıp düşmanı kavrıyor, işte bu noktada uygun zamanlarda saldırı tuşumuzu kullanmamız gerekiyor. Yanlış yaptığımızda, düşman bizi üzerinden atıyor ve birebir dövüşmek durumunda kalıyoruz.

Prince of Persia’nın klasikleşmiş ölümcül tuzakları da burada yerlerini korumaktalar. Tehlikeli mi tehlikeli, dikenli mi dikenli tuzaklar var. Buralarda, hızlı olmalı ve zamanlamayı dikkatli yapmalıyız. Kimi durumlarda, uygun zamanda duvarda yürümeli, uygun zamanla takla atmalı ya da zıplamalıyız. Sands of Time’dan beli süregelen zamanı geri alma olayları, The Two Thrones’da da aynen yerini koruyor ve büyük önem teşkil ediyor. Yanlış bir hareket yapar, biryerlerden aşağı düşersek, ya da ölürsek, “R” tuşunu kullanarak Rewind yapıyor ve ölmediğimiz kısma gelene kadar oyunu sarabiliyoruz. Tabii bunun için, ilk başlarda biraz ilerleyip “Zaman Kumları”nı bulmamız gerekiyor, ondan sonra bu özelliğimiz aktif hale geliyor. Zor durumda kaldığımızda gerçekten bizim hayatımızı kurtarıyor. Sınırlı sayıda Rewing hakkımız var ve bunları doldurmak için, eşyaları parçalayıp ya da düşmanları öldürüp kumları toplamalı ve Rewind hakkımızı doldurmamız gerekli.

Two Thrones’un en orijinal özelliği ise, başlarda bir süre sonra karşılaşacağımız demodan sonra Dark Prince halini almaya başlamamız. Prensese ulaşmaya çalışırken, biz de yakalanıyor ve zincirleniyoruz. Daha sonra yaşanan kaos’tan sonra vücudumuzdaki dikenli zincirlerden bazıları kopuyor, bazıları ise halen kalmaya devam ediyor. Bu kaos’da, vücudumuzdaki zincirler de etkileniyor ve büyülü hale geliyorlar. İlerledikçe, bizim üzerimizde olan etkileri artıyor ve giderek kararmaya başlıyoruz. Yeni bir hançerimizin olması ile birlikte, artık elimizden zincir atabilir duruma geliyor, bu zinciri akrobasi olarak da kullanabiliyoruz. Bazı sütunlara tutunurken ya da düğmeler için bu zincirimizi kullanmak zorunda kalabiliyoruz. Ayrıca, dövüşlerimizde de sık sık baş vuracağımız bir silah olacak. Ancak, Dark Prince moduna geçtiğimiz zaman bizi bir de olumsuzluk bekliyor. Bu moddayken sürekli olarak gücümüz azalmakta, bunun için devamlı birşeyler parçalatıp zaman kumlarını toplamalı, ya da bol düşman öldürerek, onlardan çıkan kumları almalıyız. Bu sayede hem güç kazanıyor, hem de Rewind hakları kazanmak için gereken kumları toplayabiliyoruz. Bu durumda, hem daha güçlü hem de güçsüz gibi bir durumdayız. Ancak, düşmanlara karşı daha da ölümcül olduğumuz gerçeğini de unutmamak lazım. İlerledikçe oyun bize, yapabileceğimiz birçok şey ve yetenekler öğretmekten de geri kalmıyor.

Öldürdüğümüz düşmanların silahlarını da alabiliyor ve onlara atabiliyoruz. Böyle zamanlarda oluşturduğumuz kombolar da daha fazla hasar verecek. Dark Prince olmaya başladığımız bölümlerde, lağım benzeri bölümlerde mücadele etmeye başlayacağız ve burada karşımıza çeşitli yaratıklar çıkacaklar. Burada da ilginç bir mantık söz konusu. Bu yaratıklar karanlıkta daha iyi görürken, ışığa geldiklerinde kör oluyorlar ve böylece savunmasız kalıyorlar. Onları ışığa çekip saldırmak daha akıllıca olacaktır.


Akrobatik hareketlere uygun mekanlar


Seslere gelince, gayet iyiler ve zeminlere uygun sesler çıkıyor. Karakterlerin seslendirilmeleri de gayet güzel yapılmışlar. Müzikler, Prince of Persia serilerinden alıştığımız arap ezgileriyle dolu harika müziklerden oluşuyor ve bizi dövüşlerde gaza getirmeye yetiyor. Bunların dışında tabii ufak tefek olumsuz yanları da bulunmuyor değil. Öncelikle, bazı durumlarda düşmanları köşelere sıkıştırdığımız vakit duvardan içeri girme durumları olabiliyor. Ayrıca, Dark Prince olduğumuz zamanlarda, Rewind zamanını dikkatli seçmeliyiz. Eğer, gücümüz çok azken bir hata yapar ve ölürsek, Rewind ettiğimiz zaman da işe yaramıyor, çünkü Rewind’in de bir sınırı var ve tekrar az canımız kalmasına sebep oluyor. Yine de Dark Prince olduğumuz zamanlarda karakterimizin tipinin değimesi ve zincirimizle ölümcül olması, The Two Thrones’u çok daha zevkli hale getiriyor.

Prens bildiğiniz gibi

Kayıt etmek için yine karşımıza çıkan çeşmelerden su içmemiz gerekiyor. Buralarda sadece kayıt edebilmekle kalmıyor, canımız da tamamen doluyor ve taptaze bir biçimde devam ediyor. Genel olarak The Two Thrones, aşırı marjinal yenilikler katmasa da zevkli akrobatik oynanışı ve sürekli yeni birşeyler öğrenmemiz ile birlikte, serinin diğer yapımlarından aşağı kalır bir görüntü sergilemiyor. Daha karizmatik bir hale gelen prensimizi, The Two Tİyi ki bir prensimiz var oyun dünyasında. Her macerası bizi ayrı sürüklüyor ve oynarken aldığımız keyfi, her yeni yapımında vermeye devam ediyor. Bilindiği gibi kendisi çok eski bir dostumuzdur. Amiga zamanından süregelen bir geçmişi var, hatta kendisi o zaman bile motion capture tekniğini kullanarak öncülük etmiştir. Platform olarak başladığı macerası, PC’lerdeki grafiksel ilerlemeye şahit olduktan sonra, 3D aksiyon olarak değişim gösterdi. Sands of Time, Warrior Within derken grafiksel ve oynanış olarak üzerine birşeyler koydu. Özellikle, Warrior Within’in grafikleri son derece güzel gözüküyordu ve başında zevkle vakit geçirmiştik.

Sana hep kapımız açık

Geçmiş ile şimdiyi karşılaştırdığımız zaman bazen gerçekten şaşırıyor ve “Vay be!” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Prince of Persia, zaman tünelinde uzun bir yolculuk yaptı ve karşımıza teknolojinin nimetlerinden faydalanarak birkez daha çıktı. Amiga’lardaki Prince of Persia’da yapabildiğimiz basit ve ama göze hoş gelen aksiyonlar ve hareketler varken, prensimiz zamanla yeni yeteneklere sahip oldu; duvarlarda yürümeye, sütunlardan atlmaya ve hatta zamanı bile geri almaya başladı. Yenilikler zamanla abartı olmasa da; oynanış, hoplamalı zıplamalı bulmacalar ve ölümcül tuzaklardan kaçmak için göstermemiz gereken çabalar, Prince of Persia’nın ana damarlarını oluşturuyordu. Hiçbir yenilik olmasa bile bunlar ile uğraşmak, bunun yanında karşımıza çıkan düşmanları da güzel grafikler eşliğinde kesmek, bize bitmek tükenmek bilmeyen bir eğlence sağlamaya yeter de artardı bile.


Sinematikler göze hoş geliyor


Gelgelelim Prince of Persia ailesine yeni bir üye daha katldı. The Two Thrones, serinin taptaze yeni ürünü, sıcak sıcak servis edilerek karşımıza konu. Genelde seride konsept hep aynı oluyor, prensesin ya da mevzubahis dişi insanın başına birşeyler geliyor ve biz de onu kurtarmak adına türlü tehlikeler arasına dalıyoruz. Bizi kesip biçmek için uğraşan, canlı ve cansız birçok tehlikeye karşı, akrobatik vücudumuzu ve hareketlerimizi kullanıyoruz. Two Thrones’da da bu konsept yine aynı. Başlangıçta bizi kaliteli bir video karşılıyor. Eğer Warrior Within’i normal sonu ile bitirirseniz, bu video’nun başında bu sonu hatırlayabilirsiniz. Gemimiz ile Babil’e doğru yola çıkıyoruz ve olması gerektiği gibi başımıza gelmeyen kalmıyor. Prensesimizle birlikte ilerlemekte olduğumuz gemimiz, saldırıya uğruyor ve denizin dibini boyluyoruz. Buradaki su efekti gerçekten çok hoşumuza gitti. Kendimize geldiğimizde prensesin yanımızda olmadığını görüyoruz. Kendimizi Babil’de bir sahilde buluyoruz ve biraz ilerleyince prensesin, düşmanlar tarafından bulunduğunave alıkoyulduğuna kendi gözümüzle şahit oluyoruz ve gözümüz dönüyor.

İlk olarak grafiklerden bahsetmek gerekirse, bu konuyla ilgili enteresan gözlemlerim oldu. Muhteşem bir video’dan sonra esas oyuna geçtik ve birden bire karşımıza çıkan grafikler, bizi biraz olumsuz yönde şaşırttı. Tabii ki göze hoş gelen 3 boyutlu grafikler var. Ancak, Warrior With’in üzerine hiçbişey konmamış, hatta daha da ilginci, arka planın yanında prensimizin animasyonları biraz yavan kalıyor. Bu durum, Warrior With’inde bile biraz daha iyiyidi sanki. Bu durum bizi biraz şaşırttı, ancak yine de bir aksiyon olarak ele alındığında grafikler yine etkileyici. 3. şahıs görünümünden oynadığımız yapımda, bazı yerleri daha sağlam gözlemleyebilmek adına 1. şahıs ya da kuş bakışı kamera modlarını da kullanabiliyoruz.

Başlangıç bölümü, bize hareketleri hatırlatmak ya da öğretmek adına hazırlanmış. Bir tarafdan ilerlerken, diğer yandan da oyunda uygulayabileceğimiz akrobatik hareketleri de öğrenmiş oluyoruz. Birbirinden farklı hareketlerimiz var ve neredeyse her çıkıntı, sütun ya da çubuğu kendimize hareket oluşturabilecek şekilde kullanabiliyoruz. Warrior Within’den sonraki zaman zarfında prensimize yeni hareketler de öğretilmiş. İki duvar arasında süzülme, hançerimizi ve zincirimizi (az sonra bu konuya da gireceğiz) kullanarak çeşitli yerlere tutunabilme gibi özelliklere sahibiz. Şu meşhur duvarlarda yürüyebilme yeteneğimiz kendisini korumakta. Oyunun hareketleri bize yavaş yavaş öğretmesi ve hatırlatmalarda bulunması güzel olmuş. O kadar çok var ki, büyük mekanlara geldiğimiz zaman kafamızdan çok fazla varyasyon geçiyor ve aslında çok basit yapmamız gereken birşeyi düşünemez duruma gelebiliyoruz. Bu muhtemelen çok sık başınıza gelecektir. Mekanları iyi araştırmalı ve her türlü çıkıntı ile duvarlar kontrol edilmeli.

2 yönlü karakter

Grafikler biraz detaysız
Dövüşlerimiz yine klasik. İlk başta elimizde birşey yokken, daha sonra hançerimizi buluyor ve böylece artık dövüşebilecek duruma geliyoruz. Uygulayabileceğimiz çeşitli kombolar ve varyasyonlar bulunuyor. Komboları, oyunu durdurup “Combos” kısmına girerek de öğrenebiliyoruz. Duvarlardan atlayarak, yerde taklalar atarak ya da atma özelliğimizi kullanarak çok çeşitli kombolar üretebiliriz. Düşmanların yapay zekaları çok iyi olmasa da, korunamadığımız durumlarda, bize arka arkaya saldırarak zaman zaman ölümcül hasarlar verebiliyorlar. Özellikle, ok atan düşmanlara karşı çok dikkatli olmak gerekiyor. Havada manevra halindeyken bizi vurduklarında, eğer yükseklerdeysek düşüp ölebiliyoruz. The Two Thrones’a eklenen önemli bir özellik, “Speed Kill” olayı. Bazı durumlarda düşmanlara yaklaştığımız zamanlarda, bir göz işaretiyle birlikte “E” tuşuna bastığımızda speed kill durumu aktif hale geliyor. Bu, düşmanlara arkadan yaklaştığımız ve bizi duymadıkları durumlarda ortaya çıkıyor. E tuşuna bastığımızda prensimiz yaklaşıp düşmanı kavrıyor, işte bu noktada uygun zamanlarda saldırı tuşumuzu kullanmamız gerekiyor. Yanlış yaptığımızda, düşman bizi üzerinden atıyor ve birebir dövüşmek durumunda kalıyoruz.

Prince of Persia’nın klasikleşmiş ölümcül tuzakları da burada yerlerini korumaktalar. Tehlikeli mi tehlikeli, dikenli mi dikenli tuzaklar var. Buralarda, hızlı olmalı ve zamanlamayı dikkatli yapmalıyız. Kimi durumlarda, uygun zamanda duvarda yürümeli, uygun zamanla takla atmalı ya da zıplamalıyız. Sands of Time’dan beli süregelen zamanı geri alma olayları, The Two Thrones’da da aynen yerini koruyor ve büyük önem teşkil ediyor. Yanlış bir hareket yapar, biryerlerden aşağı düşersek, ya da ölürsek, “R” tuşunu kullanarak Rewind yapıyor ve ölmediğimiz kısma gelene kadar oyunu sarabiliyoruz. Tabii bunun için, ilk başlarda biraz ilerleyip “Zaman Kumları”nı bulmamız gerekiyor, ondan sonra bu özelliğimiz aktif hale geliyor. Zor durumda kaldığımızda gerçekten bizim hayatımızı kurtarıyor. Sınırlı sayıda Rewing hakkımız var ve bunları doldurmak için, eşyaları parçalayıp ya da düşmanları öldürüp kumları toplamalı ve Rewind hakkımızı doldurmamız gerekli.

Two Thrones’un en orijinal özelliği ise, başlarda bir süre sonra karşılaşacağımız demodan sonra Dark Prince halini almaya başlamamız. Prensese ulaşmaya çalışırken, biz de yakalanıyor ve zincirleniyoruz. Daha sonra yaşanan kaos’tan sonra vücudumuzdaki dikenli zincirlerden bazıları kopuyor, bazıları ise halen kalmaya devam ediyor. Bu kaos’da, vücudumuzdaki zincirler de etkileniyor ve büyülü hale geliyorlar. İlerledikçe, bizim üzerimizde olan etkileri artıyor ve giderek kararmaya başlıyoruz. Yeni bir hançerimizin olması ile birlikte, artık elimizden zincir atabilir duruma geliyor, bu zinciri akrobasi olarak da kullanabiliyoruz. Bazı sütunlara tutunurken ya da düğmeler için bu zincirimizi kullanmak zorunda kalabiliyoruz. Ayrıca, dövüşlerimizde de sık sık baş vuracağımız bir silah olacak. Ancak, Dark Prince moduna geçtiğimiz zaman bizi bir de olumsuzluk bekliyor. Bu moddayken sürekli olarak gücümüz azalmakta, bunun için devamlı birşeyler parçalatıp zaman kumlarını toplamalı, ya da bol düşman öldürerek, onlardan çıkan kumları almalıyız. Bu sayede hem güç kazanıyor, hem de Rewind hakları kazanmak için gereken kumları toplayabiliyoruz. Bu durumda, hem daha güçlü hem de güçsüz gibi bir durumdayız. Ancak, düşmanlara karşı daha da ölümcül olduğumuz gerçeğini de unutmamak lazım. İlerledikçe oyun bize, yapabileceğimiz birçok şey ve yetenekler öğretmekten de geri kalmıyor.

Öldürdüğümüz düşmanların silahlarını da alabiliyor ve onlara atabiliyoruz. Böyle zamanlarda oluşturduğumuz kombolar da daha fazla hasar verecek. Dark Prince olmaya başladığımız bölümlerde, lağım benzeri bölümlerde mücadele etmeye başlayacağız ve burada karşımıza çeşitli yaratıklar çıkacaklar. Burada da ilginç bir mantık söz konusu. Bu yaratıklar karanlıkta daha iyi görürken, ışığa geldiklerinde kör oluyorlar ve böylece savunmasız kalıyorlar. Onları ışığa çekip saldırmak daha akıllıca olacaktır.


Akrobatik hareketlere uygun mekanlar


Seslere gelince, gayet iyiler ve zeminlere uygun sesler çıkıyor. Karakterlerin seslendirilmeleri de gayet güzel yapılmışlar. Müzikler, Prince of Persia serilerinden alıştığımız arap ezgileriyle dolu harika müziklerden oluşuyor ve bizi dövüşlerde gaza getirmeye yetiyor. Bunların dışında tabii ufak tefek olumsuz yanları da bulunmuyor değil. Öncelikle, bazı durumlarda düşmanları köşelere sıkıştırdığımız vakit duvardan içeri girme durumları olabiliyor. Ayrıca, Dark Prince olduğumuz zamanlarda, Rewind zamanını dikkatli seçmeliyiz. Eğer, gücümüz çok azken bir hata yapar ve ölürsek, Rewind ettiğimiz zaman da işe yaramıyor, çünkü Rewind’in de bir sınırı var ve tekrar az canımız kalmasına sebep oluyor. Yine de Dark Prince olduğumuz zamanlarda karakterimizin tipinin değimesi ve zincirimizle ölümcül olması, The Two Thrones’u çok daha zevkli hale getiriyor.

Prens bildiğiniz gibi

Kayıt etmek için yine karşımıza çıkan çeşmelerden su içmemiz gerekiyor. Buralarda sadece kayıt edebilmekle kalmıyor, canımız da tamamen doluyor ve taptaze bir biçimde devam ediyor. Genel olarak The Two Thrones, aşırı marjinal yenilikler katmasa da zevkli akrobatik oynanışı ve sürekli yeni birşeyler öğrenmemiz ile birlikte, serinin diğer yapımlarından aşağı kalır bir görüntü sergilemiyor. Daha karizmatik bir hale gelen prensimizi, The Twhrones’da da görmek gerektiğini düşünüyoruz.

OYUN İÇİ CAPS ;








RAR Şifresi  : gostik@oyuncehennemi.com
Dosya Türü : Rip
Boyut : 280 mb
DownLoad ; http://www.filefactory.com/file/093403/