Gönderen Konu: The Bard's Tale (PC)  (Okunma sayısı 479 defa)

Çevrimdışı Force23

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 32.652
  • Puan 334
  • Cinsiyet: Bay
  • !!ƒяєєѕтуℓєя!!
    • Profili Görüntüle
The Bard's Tale (PC)
« : 03 Ağustos 2007, 00:27:12 »
Brain Fargo gibi bir üstadın kendi firmasından ilk oyunu The Bard’s Tale. Duyrulduğu zaman içimde öyle bir heyecan fırtınası oluşmuştu ki sizlere anlatamam. Bu duygu yoğunluğu ile oyunu beklemeye başladım. Elime bilgiler geçtiği zaman umutlarım daha da artmaya başladı. Klişeler ile dalga geçen ve şu ana kadar oynayacağımız en komedi oyunlardan biri olacaktı. Ön incelemesini yaparken iyice kendimden geçtim, sonra demo’su elime ulaştı. Erdem demo’yu inceledi pek beğenmedi, bende bir adet odun ile kafasına patlatınca fikrini değiştirdi. Demo’su hatalıdır, ama Brain üstad tam sürümde bu hataları kapatır dedim...

Cevabı ara

Bard hiç bildiğimiz gibi bir tip değil. İşi gücü yok, sadece şarkılar söyleyip, içki ve kadınları düşünüyor. Sıkıntısı derdi yok kimseyi takmıyor etmiyor, ama omuzlarına Dünya’yı kurtarmak gibi bir yük biniyor. Böyle bir insandan nasıl kahraman olmasını beklersiniz ki!.. O istemese de bu görevi yapmak zorunda kalıyor.

Oyunun grafikleri fena sayılmaz. Tepeden bir görüş açısı ile karakterimizi ve yeri geldiğinde grubumuzu yönlendiriyoruz. Genel oynanışta sadece Bard’ı yönetiyoruz, yanımızda köpeğimiz ile beraber koşturuyoruz. Köpeğimizi saldır, dur, kalk, otur, havla vb... basit komutlar ile yönetebiliyoruz. Bazı zamanlar yan karakterler de bizlere katılabiliyorlar. Onları da aynı şekilde basit komutlar vererek yönetebiliyoruz. Tepeden bakışın getirdiği avantajlar ve dezavantajlar mevcut. Mesela geniş bir alanı görebiliyoruz, düşmanın nereden gelediğini bulabiliyoruz. Ancak maalesef oynanışı yeri geldiği zaman baltalayabiliyor. Uzun süre baktığınız zaman “Ya ben binanın damında mıyım” dedirtebiliyor. Modellemeler kötü açıkcası ben biraz daha iyi beklerdim. Doom 3 gibi grafikler beklemesem de daha estetik ve hoş olabilirlerdi. Kaplamalar filan yeri geldiğinde biraz sırıtıyor. Yine de çevrenin düzeni ve görüntüsü modellemelere göre daha başarılı.

Sesler resmen ikiye ayrılmış. Bazı efektler belli yerler de kulaklarınızı tırmalayabiliyor. Bunu sesteki bir kaç hataya bağladım. Seslendirmeler ise en ince şekilde elden geçirilmiş. Oyunun en can alıcı kısmı diyalogları, bu yüzden kötü bir seslendirme de beklemezdim. Profesyonel oyuncular ile birebir olarak çalışılmış. Bir hikaye gibi anlatan dış ses gerçekten de çok başarılı olmuş. Oyun bu konuda bir takdiri hakediyor. Arka planda çalan müzikler de Bard’ın dünyasına tam uymuş. Dikkatli dinlerseniz çalan parçaların sözlerinin bir hayli komik olduğunu anlayacaksınız

Kaş yapayım derken göz çıkarmak

Seslendirmeler ve diyaloglar dedik, işte geldik oyunu en ilgi çeken kısmına. Bard’s Tale ilk duyurulduğu zaman klasik RPG oyunları ile dalga geçecek denilmişti. Bunu belli bir süreye kadar başarsada sonra kendisi de aynı klişeler içinde boğulan bir yapım olmuş. İngilizceniz yeterli ise diyalogları dinlerken gülmekten oyunu oynayamayabilirsiniz. Sadece diyaloglar değil, başınıza gelen bazı olaylar ve görevler de bunlara dahil. Bir görevi yapmak için dövüşmeniz gerekiyor, ama bakıyorsunuz ki hiç dövüşmeden, görevi güle oynaya tamamlayabiliyorsunuz. Bard’ın normal RPG kahramanların tam tersi olması oyunun komedi olduğunu gözler önüne seriyor. Kahramanımızın yorumları beni gülmekten resmen felç etti. Yaptığımız görevler en başlarda alıştıklarımızın dışında. Bazıları bir hayli komiğimize gitse bile, belli bir süre sonra aynı görevleri yapmaya başlıyoruz. Canınız bu durumda sıkılabiliyor.

Bard’ın bir çalgıcı olması bir hayli işimize yarıyor. Söylediği parçalar ile yaratık çağırabiliyoruz. En başlarda ufak bir fare ile başlasakta ileri ki zamanlar da bir hayli güçlü yaratıkların yardımlarını alabiliyoruz. İlginçlik bu noktada devam ediyor. Yaratıklar bazı zamanlar kafasına göre hareket ediyor. Siz onları çağırmak isteseniz bile onlar oralı olmuyorlar bile. Sıkıştığınız anlar da, böyle naz yaptıkları zaman delirebiliyorsunuz. Inventory sistemi değişik yoldan çalışıyor. Herhangi bir eşyanın daha iyisi bulunursa,
eskisi değeri ile çarpılıp, para olarak size geri dönüyor. Kısaca her hangi bir köye uğrayıp eşyaları satma derdinden kurtuluyorsunuz.

Koca bir dünyada serberst bir oynanış şekli sizleri bekliyor. Kararları siz veriyorsunuz, bir görevi alıp almamak sizin elinizde bulunuyor. Bunları ister zor yoldan ister kolay yoldan yapın, takdir size kalıyor.

Üzgün kırgın

Kontrollerdeki bir kaç ufak tefek hata arada problem olabiliyor. The Bard’s Tale’nin son kötü yanı harddisk üzerinde kocaman yer kaplaması ile son buluyor. En başlarda ilgi çekici gelsede sonradan dalga geçtiği RPG’ler ile aynı havaya giriyor Bard. Oyun üç farklı son ile bitiyor ve bir kere oynasanız bile tüm Dünyasını göremiyorsunuz. Herşeye rağmen bu oyun bir kere alıp oynanmayı hak ediyor. Özellikle başrol oyuncusu Bard’ı kontrol etmek mükemmel zevkli.
Only God Can Judge Me !!
They''ll Never Take Me Alive