Gönderen Konu: Prince of Persia: The Sands of Time  (Okunma sayısı 492 defa)

Çevrimdışı Force23

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 32.652
  • Puan 334
  • Cinsiyet: Bay
  • !!ƒяєєѕтуℓєя!!
    • Profili Görüntüle
Prince of Persia: The Sands of Time
« : 02 Ağustos 2007, 21:14:15 »
Yıl 1989... O zamanların basit ve monoton oyunlarına bir perde çekip gerçekçi insan hareketleriyle eğlenceli bir oyun yapmak isteyen bir programcı: Jordan Mechner. Bu adam, oyundaki karakterlerin hareketlerini gerçekçi kılabilmek için motion-capture dediğimiz tekniğin çok basit bir örneğini yapıyor. Üzeri kablolarla dolu özel bir kıyafet üreterek, bunu kardeşine giydiriyor. Kardeşini koşturuyor, duvarlara tırmandırıyor, engellerden zıplatıyor ve tüm bu hareketleri bilgisayara geçiriyor. Bir de konu seçip programlamaya başlıyor. İşte böylece Prince of Persia (Bundan sonra PoP diyeceğim) doğuyor.

Çıktığı ilk yıllarda büyük ilgi gören PoP, oyun sektöründe büyük adımlar atılmasını sağlayan önemli bir oyundur. O zamanlarda oyun sektörüne pek yatırım yapılmıyordu. Oyunları alanlar tek tük bilgisayar hastalarıydı. Kısacası oyun sektörü gelecek vaat etmiyordu. Ama PoP’un çıkması ile insanlar oyunlara ilgi duymaya başladı, bu sektöre daha çok yatırım yapıldı ve sektör bugünkü halini aldı. Tabii bunda sadece PoP’un etkisi yok, diğer klasiklerin de hakkını yememek lazım. Şimdi o klasikleri yazmaya kalkarsak… Neyse, biz konumuza devam edelim. Büyük bir ilgi gören oyunun devamının çıkması tabii ki kaçınılmazdı. 1993'te PoP 2 çıktı ve oyunun eski fanatiklerine yenileri eklendi. Bundan tam 6 yıl sonra, 1999'da, PoP 3D çıktı ve prensin teknolojiye ayak uydurmakta olduğunu gösterdi. Yıl 2003 ve prensimiz muhteşem bir geri dönüş yaparak kendi türündeki oyunlara oyun nasıl olurmuş gösterdi.

PoP: The Sands of Time’ın konusu serinin önceki oyunlarına göre biraz değişik. Sevgili prensimiz Zaman Hançeri'ni çalıyor. Vezir, gizli planlarını uygulamaya koyuyor ve prensi kandırıp hançer ile sihirli Kum Saati'ni açmasına neden oluyor. Kum Saati açılınca içindeki kumlar yaşayan canlıların içine giriyor ve bu canlılar bir bakıma zombi oluyorlar. Ama bu kumlar prensin, vezirin ve Farah'ın (Mısır Majestesi'nin kızı) içine giremiyor. Prensin ve Farah'ın yapması gereken, bir yolunu bulup bu korkunçluğa son vermek.

Oyunumuz 2 CD. Oyunu kurduktan sonra ilk CD’deki ekran kartı sürücülerimizi ve DirectX 9’u yüklüyoruz. Oyunu açıyoruz, güzel bir video seyrettikten sonra profilimizi yaratıp New Game’i seçiyoruz. Menü ortadan kalkıyor ve yakışıklı prensimizi kontrol etmeye başlıyoruz. Kapıdan içeri giriyoruz ve sonunda oyun başlıyor. Yolunuza devam edin ve alttaki küçük yardımları uygulayın. Bu yardımlar başlangıçta oldukça işinize yarayacak ve kontrollere büyük ölçüde ısınacaksınız. Hangi durumlarda hangi hareketi kullanmanız gerektiğini de bu yardımlarla öğrenebileceksiniz. Burayı yavaş yavaş oynayın; çünkü çok fazla hareket çeşidi var ve her birini farklı zamanlarda kullanmanız gerekecek.

Prensimiz üstün dövüş kabiliyetlerine sahip. Ayrıca akrobaside de ustalaşmış biri. Mesela çok uzun zıplamalar yapabiliyor, ya da duvarda uzun bir süre yürüyebiliyor (Nedense aklıma Matrix geldi). Bu akrobasi yeteneğini dövüş yetenekleriyle birleştirip düşmanlarını kolayca yenebiliyor. Ama sadece fiziksel güç yetmiyor. Oyun, karşınıza çözmeniz gereken bulmacalar da çıkarıyor. Yerden dikenlerin çıktığı yerler ve yolunuzu kapatan her tür bariyeri geçmek için biraz zekanızı kullanmanız gerekecek. Mekanizmaları harekete geçirmek, manivelaları aktif etmek için de fiziksel gücünüzün bir önemi kalmıyor. Dövüşlerde de taktiğin büyük önemi var. Düşmanların arkasına geçip saldırmak, duvardan kendinizi iterek atak yapmak... Bunlar dövüş taktiklerinden örnekler. Tüm bunlar oyunda zekanın önemini gösteriyor.

Oyunda dövüşler gerçekten eğlenceli. Zıplama tuşuyla yapılan hareketler farklı kamera açılarıyla gösterildiği için oyuncuları bayağı etkiliyor. Ama dövüşler çok kolay. Üzerinize bir ordu gelse yine de hepsini alt edebilirsiniz. Zaten öldüğünüzde de zamanı geri sarıp (ileride anlatacağım) yaptığınız hatayı tekrarlamazsınız. Oyunda asıl önemli olan ve en çok zamanınızı alan duvardan yürüme, duvardan duvara zıplama, kolonlardan tırmanma vs. gibi akrobatik hareketler. Ama bunlar görsel olarak o kadar güzel süslenmişler ki tüm bunları yaparken büyük zevk alıyorsunuz. Bir de yeri gelmişken söyleyelim, canınızı su içerek dolduruyorsunuz (nasıl bir sudur bu böyle?).

Bir de oyunda çok önemli olan hançer var (yukarıda bahsetmiştim: Zaman Hançeri). İçine kum giren zombileri sadece bu hançer ile öldürebiliyorsunuz. Hançer zombilerin içindeki kumu alıyor ve zombi yok oluyor. Ayrıca bu hançerle zamanı yavaşlatabilir (zaman yavaşladığında hareketleri daha kolay yapabiliyorsunuz ve yine aklıma Matrix geldi), zamanda geriye gidebilirsiniz. Bunları yapmak için de hançerin şarjının dolu olması gerekiyor. Şarjı doldurmak içinse ya bu zombileri öldüreceksiniz; ya da bazen karşınıza çıkacak olan sarı ışıkların üzerinde hançerinizi kullanacaksınız (Hançeri kullanmak için E tuşuna basmanız yeterli). Peki zamanda niye geri gideceğiz? Mesela bir yerden atlarken yere düştünüz, ya da dövüşürken taktik hatası yapıp öldünüz; hemen R tuşuna basılı tutuyoruz ve zamanı geriye sarıyoruz. Bu özellik oyunda çok işimize yarıyor.

Prensimiz aslında bir hikaye anlatıyor ve biz bu hikayeyi oynuyoruz. Mesela bir filmde biri anılarını anlatırken o sırada yaşadıklarını gösteren siyah-beyaz bir film girer araya. Bu da onun gibi bir şey; prens anlatıyor, biz de daha önce yaşanmış olayları oynuyoruz. Hatta oyunda öldüğünüzde prens “Burası böyle değildi, baştan anlatayım” gibi şeyler söylüyor. Bu özellik oyuna akıcılık kazandırıyor ve atmosfere küçük bir katkısı oluyor. Atmosferden bahsetmişken, oyun 17. yüzyılın İran’ında geçtiği için bu yer ve zamana uyumlu bir atmosfer olması gerekirdi ve bunu UbiSoft çok güzel bir şekilde yapmış. Bina tasarımları, karakter modellemeleri, müzikler ve diğer küçük etkenler atmosferi harikulade kılıyor.

Gelelim grafiklere. Bence son zamanlarda çıkmış en iyi grafiklere sahip oyun. Grafikler o kadar muhteşem ki, kendinizi oyunun bir parçası gibi hissediyorsunuz. Renkler o kadar uyumlu olmuş, animasyonlar o kadar yerinde kullanılmış, ayrıntılara o kadar önem verilmiş ki, bunları oyunu oynadığınızda siz de görmüşsünüzdür ya da göreceksiniz. Su içinde ilerlerken etrafa sıçrayan sular, sudan çıktığınızda üzerinizden damlayan su tanecikleri, çimenlik bir yerde koştuğunuzda etrafa saçılan küçük yapraklar, duvarda yürürken bastığınız yerlerde çıkan tozlar, ışığın şiddetine ve yönüne göre değişen gölgeler… Tüm bu ayrıntıları görmek için de tabii ki iyi bir ekran kartına ihtiyacınız var. Oyun MX ekran kartlarında maalesef çalışmıyor, GeForce 4 Mx 440 dahil (tamam, üzülmeyin).

Oyunun sesleri de başka bir güzellik. Ses efektlerini mükemmel yapmışlar. Örneğin prens ıslak olduğunda yürürken çıkardığı ses ile normalde çıkan ses farklı. Ya da prens farklı yüksekliklerden düştüğünde farklı sesler çıkarması da ses efektlerine ne kadar önem verildiğinin bir göstergesi. Farklı hareketlerde farklı ses efektlerinin kullanılması, farklı zamanlarda farklı müziklerin çalması çok hoş olmuş. Mesela normal çalan müzik, karşınıza düşmanlar çıktığında birden değişiyor ve size cesaret veriyor. Farah ile prens arasında geçen diyaloglar da yerinde kullanılmış ve hatta bazen bu diyaloglar ilginç olabiliyor (Prensimiz Farah’ı etkilemek için komik olmaya çalışıyor).

Kısaca Prince of Persia: The Sands of Time, grafikleriyle, sesleriyle, müzikleriyle, akıcılığıyla, atmosferiyle harikulade bir oyun. Böyle bir harikayı kaçırmanızı hiç tavsiye etmem. Gerçi yüksek ekran kartı gereksinimi oyunun bazılarınızda çalışmamasına neden olabilir ama 100-150 milyon arası çok güzel ekran kartları var. Biraz para biriktirip hem bu oyunu oynayabilir hem de bundan sonra çıkacak oyunları oynayabilirsiniz. Umarım herkes bu harikayı oynama imkanına sahip olur.
Only God Can Judge Me !!
They''ll Never Take Me Alive