Amel x ihlas
Mutezile, Vehhabi ve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman X amel diyorlar. Bunlardan birisi sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar. Yani imansız amel de amelsiz iman da makbul değil diyorlar.
Ehl-i sünnete göre ise, amelsiz iman makbul, imansız amel makbul değildir. Ehl-i sünnete göre amel X ihlas denebilir. Ancak amel işlemeden, (Param olsaydı şu fakire yardım ederdim diye ihlasla düşünen de, vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı sevaba kavuşur.
Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca netice büyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek, 1x1000 = bin sevap eder. Eshab-ı kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için, mesela onların ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse bir milyon sevap alır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]
Eshab-ı kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böyle sevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan biri diğerinden daha yüksek idi. Bunun için Hazret-i Ebu Bekir�in verdiği bir avuç hurmanın sevabı ile diğer sahabeden birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar fark vardır. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Benden sonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Rabbim bana �Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Onlardan birisine uyan hidayet üzerindedir� buyurdu.) [Deylemi]
İman ya vardır ya yoktur, ibadetlerin kıymeti ise imana bağlıdır
İman ile ibadetlerin, yani inanmak ile bunları yapıp yapmamanın ayrı şeyler olduğunu, imanın artıp azalmayacağı, artıp azalanın imanın kuvveti, nuru, parlaklığı olduğu hususunu nakli deliller ile arzettik. Şimdi herkes tarafından kolay anlaşılması için, yukarıda doğru imanın önemi bahsinde arzettiğimiz misali değişik bir şekilde verelim:
İman ayrı, ibadetler ayrı
Kağıda rakamla 1.000.000 (bir milyon) yazalım. Burada yer alan (0)ların kıymeti (1) rakamına bağlıdır. (1) rakamını çekersek, bu sıfırların hepsi sıfır olur, yani bir kıymet ifade etmez. İşte (iman) ve (ibadetler) de bunun gibidir. İman (1) rakamına benzer. Diğer ibadetler, hayır hasenatlar (0) rakamına benzer. İman varsa diğer ibadet ve iyi işlerin bir kıymeti olur. İman yoksa bunların hiçbir kıymeti yoktur. Yukarıdaki örnekte (1) rakamını çekince, diğerlerinin değerinin (0) olduğu gibi, imanı çekince de ibadetlerin bir kıymeti yoktur. Demek ki iman ayrı, ibadetler ayrıdır. Yani ibadetlerin kıymeti imana bağlıdır.
İman değil, kuvveti nuru parlaklığı artar
Yukarıdaki örneğe devam edelim. Kağıda (1) rakamını yazalım. Yanına bir (0) koyunca 10 olur, iki (0) koyunca 100 olur. Yani (0) koydukça değeri artar. (0) koyarak arttırdığımız bu sayıdan, (0) silmeye başlarsak o sayının değeri azalır. Bu değerin artması ve azalması (1) rakamına bağlıdır. Yani (1) varsa bunların bir kıymeti olur. Artan azalan ise bu (1) rakamı değil, onun değeri, kuvvetidir.
İşte (imanın nurunun artması azalması da) bunun gibidir. İman (1) rakamına benzer. Diğer ibadetler, hayır hasenatlar (0) rakamına benzer. İmanın yanına ibadet ve hayırlı işleri koyunca, yani bunları yapınca imanın kuvveti, nuru, parlaklığı artar. İbadeti terk etmekle, günah işlemekle, kötü işlerle kuvvetinin, nurunun, parlaklığının azalması da bunun gibidir. Artan azalan imanın sayısı değil, imanın kuvveti, nuru, parlaklığıdır. İmanın kuvvetini, nurunu, parlaklığını arttırmak veya azaltmak herkesin ilmine, ihlasına, gayretine vs. bağlıdır. Halbuki iman böyle değildir, ya vardır ya yoktur.
İmam-ı Eşari hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya ve Peygamber efendimizin iman etmeye davet ettiği şeylere iman eden kimseleri, küfürden başka hiçbir günah imandan çıkarmaz, imanlarını, ancak küfür giderir. Ehl-i kıble, günahları sebebiyle imandan çıkmayıp, dinin bütün emirleriyle mükelleftirler.
Ehl-i kıbleden olup, günahkâr olanları da, Allahü teâlâ Maide suresi 6. âyet-i kerimesinde, (Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi (dirseklerinizle beraber) yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boy abdesti alın) buyurarak, mümin diye isimlendirmiştir. Eğer akidesi bozuk olan Kaderiyye'nin [ve vehhabilerin] dediği gibi günahkârlar, günahları sebebiyle imandan çıkmış olsalardı, onlara abdest farz olmazdı. Allahü teâlânın hitabı da bütün müminlere değil, yalnız itaat edenlere olurdu. Yine Allahü teâlâ, Cuma suresi 9. âyet-i kerimesinde mealen (Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, Allah�ın zikrine (hutbe dinlemeye) namaz kılmaya) koşunuz. Alışverişi bırakın) buyurdu. Bu hitabı yalnız itaat edenlere tahsis buyurmadı. Bu hitap aynı zamanda günahkârları da içerisine almaktadır. (Risaletün ila ehli's-sagr)
İman artıp eksilir mi?
Sual: Bazı muteber kitaplarda iman artar diye okuyoruz. İman artar mı?
CEVAP
Kur�an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara [iman edenlere], [Düşmanlarınız] �Size karşı bir ordu topladı, onlardan korkun� dediler. Bu, onların imanını artırdı ve �Allah bize yeter. O ne güzel vekildir� dediler.) [Al-i İmran 173]
(Müminler, Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.) [Enfal 2]
(Bir sure inince onlardan [Münafıklardan] bir kısmı, [alay ederek] �Bu sure hanginizin imanını artırdı?� derler. İman edenlerin ise, [her inen sure] imanlarını artırır.) [Tevbe 124]
(O [Allah] imanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalblerine güven verdi.) [Fetih 4]
(Cehennemin görevlilerini yalnız meleklerden kıldık. Meleklerin sayısını [19 olarak] bildirmekle de, inkârcılar için bir fitne [imtihan] yaptık. Böylece inananların imanlarının artmasını sağladık. İnkârcılar �Allah bu misalle ne demek istiyor ki" derler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir.) [Müddessir 31]
Bu âyetlerde imanın arttığı bildiriliyor. İman, belli olan altı esasa inanmaktır. Bu altı esas azalıp çoğalmaz. Âlimler, imanın artması, parlaklığının, nurunun, kuvvetinin artmasıdır diye açıklıyorlar.
Mesela İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İmam-ı a�zam Ebu Hanife, (iman artmaz ve azalmaz) buyuruyor. Çünkü iman, kalbin tasdîk etmesi, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan bir inanışa, inanmak değil, zan ve vehim denir. imanın kâmil veya noksan olması, ibadetlerin çok ve az olması demektir. İbadet çok olunca, imanın kemâli çok denir. O halde, müminlerin imanları, Peygamberlerin imanları gibi olmaz. Çünkü, bunların imanları ibadetler sebebi ile kemâlin tepesine varmıştır. Diğer müminlerin imanları oraya yaklaşamaz. Her ne kadar, her iki iman, iman olmakta ortak iseler de, birincisi, ibadetler vasıtası ile, başka türlü olmuştur. Sanki aralarında benzerlik yoktur. Müminlerin hepsi, insan olmakta, Peygamberler ile ortaktır. Fakat, başka kıymetler, üstünlükler bunları yüksek derecelere çıkarmıştır. İnsanlıkları, sanki başka türlü olmuştur. Sanki, müşterek olan insanlıktan daha yüksek insandırlar. Belki, insan bunlardır. Başkaları sanki insan değildir. (2/67)
Bir hadis-i şerifte, (Ebu Bekr-i Sıddıkın imanı, bu ümmetin hepsinin imanlarının toplamından daha ağırdır) buyuruldu. Bu da, imanın nuru, parlaklığı bakımındandır. Fazlalık, asılda, özde değil, sıfatlardadır. Nitekim, Peygamberler de, herkes gibi insandır. İnsanlık bakımından, arada fark yoktur. Fark, kâmil, üstün sıfatlardan ileri gelmektedir. Üstün sıfatları olmayan, sanki olanlardan ayrıdır. Bununla beraber, insan olmakta hepsi birdir. Aralarında azlık, çokluk yoktur. İnsanlık, azalır, çoğalır denilemez. İmanın doğrusu, kalbin tasdiki, yani inanmasıdır. Zan ve şüpheye, iman denmez. (1/266)
İmam-ı a�zam hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, her şeye topluca inanmıştı. Sonra, zamanla birçok şeyler farz oldu. Bunlara birer birer inandılar. İmanları böylece, zamanla çoğaldı. Bu hal, yalnız Eshab-ı kiram içindir. Sonra gelen Müslümanlar için, imanın böyle artması düşünülemez. (Hadika)