Gönderen Konu: Garip Dövmeli Adam(Sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim)  (Okunma sayısı 1002 defa)

Çevrimdışı sir_safak

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 13.165
  • Puan 2381
  • Cinsiyet: Bay
  • ST golcü :=)
    • MSN Messenger - caring.safak@hotmail.com
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
GARİP DÖVMELİ ADAM

Kasım ayının ilk haftalarıydı. Hava yağmurluydu ama eski sonbahar yağmurları gibi değil, daha az yağmur yağıyordu. Ama gök gürültüsü için aynı şeyi söylemek mümkün değildi. Çok fazla şimşek çakıyordu. Gökyüzü on beş saniyede bir aydınlanıyordu. Karanlık loş odamı aydınlatıyordu ama bilgisayarımın ışığı kadar değildi. Açık duran bilgisayarımda satanizmle ilgili web sayfaları açıktı. Satanist değildim ama satanizme karşı ilgim vardı. Daha doğrusu cehenneme. İntihar edecektim ve cehenneme gidecektim. Bana bak dört kutu hapı mideme indirecektim. Cehenneme gideceğimi nerden bildiğimi soruyorsanız, intihar edenlerin cehenneme gittiklerini duymuştum.
Arama motorunda bir web sayfası dikkatimi çekti. www.www.com Yazıyordu. Ortada ki üç “w” “6” anlamına geliyordu. Yani www.666.com “666” şeytanın rakamı. Web sayfası açıldığında kendimi gülmemek için zor tuttum. Web sayfasında kel, kaşları olmayan, dişleri siyah ve vampir dişleri gibi uzun, gözleri tamamen kara olan bir şeytan vardı ve şeytanın resminin üzerinde “kork kendinden bile unutma alacakaranlıkta şeytan hep yanında” yazıyordu. Aman ne komik!
Çok fazla oyalandığımı düşünüyorum. Vakti geldi artık. İntihar ediyorum. Çok sıkıldım hayattan. Okuldan, arkadaşlarımdan, ailemden. İsteğim hayatı yaşayamıyorum. Herkes üstüme geliyor. Çok baskı altındayım ve çözümü ölüm olarak düşünüyorum. Hap kutusunu aldım ve kapağını açtım. Ama su gerekiyordu. Su içmeden hap yutmak istemiyordum. Aşağı kata indim ve mutfağa yöneldim. Babam ve annem yatıyordular. Onlardan da çok sıkılmıştım. Mutfağa gittim ve büyük bir bardağa su doldurdum sonra tekrar odama çıktım. Bilgisayarıma baktığımda hemen bir terslik olduğunu anlamıştım. Ekran boştu ama ben son web sayfasını kapatmadığıma eminim. Hani şu kel şeytan. Birden dolabımın kapağı açıldı ve içeriye kırmızı bir ışık süzmesi girdi. Sonra da biri daha çıktı dolaptan. Web sayfasında olan şeytandı karşımdaki. Hayır, saçmalamıyorum kesinlikle o. Garip dövmeli adam. Şeytan. Siyah uzun dişlerini korkmam için bana gösteriyordu. Korkuyordum ama belli etmek istemiyordum. Garip bir koku geliyordu burnuma. Keskin yanık et kokusuna benziyordu. Garip dövmeli adam bana bakıyordu. Siyah bir takım elbise giymişti. Ayakkabıları yoktu ve ayaklarında da bir tuhaflık vardı. Ayakları ters dönmüştü ve siyah yapışkan sıvılarla kaplıydı. Boynunda ki garip dövme bir yıldıza benziyordu. Pentagram yıldızına. Arkada olan ellerini öne getirdi. Elleri ters dönmemişti ama elleri de bir tuhaftı. Uzun ve mor. “Zannedersem intihar ediyordun” dedi bana. Ben ise şaşkın gözlerle ona bakıyordum. Bana doğru yaklaştı. Keskin, et kokusu burun deliklerimden içeri girdikçe midem bulanıyordu. Tam karşıma geçmişti. Şimşek çaktı ve gözlerini gördüm. Göz akları yoktu. Tamamen karaydı gözleri. “İntihar mı ediyordun yoksa bana mı öyle geldi?”
“Evet”
“Neden?” cevap veremedim çünkü halen olayın etkisindeydim.
“Sana bir soru sordum ve halen cevap alamadım.” Dedi garip dövmeli adam ve ellerini birbirine vurdu. Aniden bilgisayarımın monitörü parçalandı. Çığlık attım. Birazdan annem ve babam bu patlamayı duyup odama gelecektiler.
“Bu odada olan hiçbir şeyi annen ve baban duyamaz.” Dedi garip dövmeli adam bağırmaya başladım. “anne! Baba!” kapıya doğru koşmaya başladım. Kapı açıktı. Dışarıya çıkmaya çalıştım ama çıkamadım sanki bir duvar vardı kapıda. Ateşten bir duvar. “Ne istiyorsun benden?”
“Seninle bir anlaşma yapmak istiyorum” dedi garip dövmeli adam.
“Ne anlaşması?”
“Sana istediğin hayatı vereceğim. Annen ve babanla aran daima iyi olacak, senin hiç üstüne gelmeyecekler, baskı yapmayacaklar. Dersleri hap iyi olacak ve en önemlisi sevdiğin kız hilal sana geri dönecek. İstediklerin bunlar değil mi?”
“Evet, hem de hepsini istiyorum.”
“Ama bir şartım var”
“ ne şartı?” artık midem bulanmıyordu, alışmıştım yanık et kokusuna.
“Vakti geldiği zaman bana istediğim üç kişinin kalbini getireceksin tamam mı?”
“Hayır, ben katil değilim.”
“ben gelmeseydim kendinin katili olacaktın, öyle değil mi?” dedi şeytan. Haklıydı ama haklı olduğunu belirtmek istemiyordum.
“Şimdi bir daha soruyorum, şartımı kabul ediyor musun, etmiyor musun?”
“Hayır.”
“peki, o zaman devam et. İntihar et. Sonra da seni alıp beraber cehenneme gideceğiz.” Dedi şeytan sonra da yatağıma doğru yürümeye başladı. Bir şey fark ettim geçtiği yerler yanıyordu. Yerde ki halıda yanık izleri vardı. “Evet devam et.”
İntihar etmekten vazgeçtim çünkü bu garip dövmeli adamın yanına gitmek istemiyordum. Hap yutacaktım ama bir tane tek. Eğer yutmazsam şeytan beni öldürecek bundan eminim. Üstünde PROXY yazan bir hap kutusunu elime aldım ve içinden bir tane hap ağzıma attım. Garip dövmeli adam kara dişlerini çıkarmış bana bakıyordu. Hapı yutmaya çalıştım ama yutamadım. Bir şey yutmamı engelliyordu. Hap boğazımda kaldı ve boğulmak üzereydim. Garip dövmeli adam gülmeye başladı.”Şartlarımı kabul ediyor musun?” dedi bana. Bende başımı hayır anlamında salladım. Garip dövmeli adam ellerini sıktı, yumruk haline getirdi. Sonra boğazımda bir şey oldu. Hap büyümüştü. Ölmek üzereydim. “Şartlarımı kabul ediyor musun?” diye bir daha sordu garip dövmeli adam. Sırıtıyordu. Hayır demek istiyordum ama diyemezdim beni öldürürdü. Evet diyecektim. Güzel bir hayat istiyordum ve o hayatı bana şeytan verecekti. Başımı evet anlamında salladım. Garip dövmeli adam ellerini sıkmayı bıraktı. Sertçe öksürmeye başladım. Hap dışarıya çıktı. Artık nefes alabiliyordum. Garip dövmeli adam “peki o zaman” dedi. Sonra babam ve annem içeri girdi. Annem telaşla “oğlum “ dedi. Arkama baktım garip dövmeli adam yok olmuştu.
“oğlum ne oldu, neden öyle öksürüyordun.” Dedi annem. Bir şey diyemedim. Sonra babam haplara baktı. İşte şimdi bana çok kızacaktılar. Bir daha dışarı çıkmama izin vermeyecektiler. “bu hapları buraya ben getirmiş olmalıyım” dedi annem. Şok olmuştum. Bana kızmamıştılar. Şeytan sözünü tutmuştu.
“Neyse yarın okula gideceksin. Yat uyu artık.” Dedi annem sonra da beraber odamdan çıktılar. Yatağıma uzandım yanık et kokusu geliyordu yatağımdan. Bu gece uyuyamazdım. Şeytanla karşılaşmıştım ve bir anlaşma yapmıştım. O sözünü tutmaya başlamıştı bile ama ben tutamazdım. Hiç kimseyi öldüremezdim. Acaba ne kadar vaktim kalmıştı? Gözlerim kararmaya başladı sonra da uyumuşum.
1.GÜN-MUTLULUK-GARİP DÖVMELİ ADAM-BİRİNCİ DÜŞ
Rüyamda garip dövmeli adamı görmüştüm. Bana sürekli yaptığımız anlaşmayı hatırlatıyordu. Üç kişiyi öldürmem gerektiğini söylüyordu. Uyanır uyanmaz sabırsızlıkla giyinmeye başladım. Okula gidecektim ve dünyanın en güzel kızını yani Hilal’i görecektim. Çok seviyordum onu ve bugün bana geri dönecekti. Bundan emindim. Banyoya gittim, aynaya bakmak istiyordum. Aynanın karşısına geçtiğimde korkmaya başladım. Boynumda bir şey vardı. Bir dövme. Şeytanın dövmesinin aynısı. Pentagram yıldızı. Dövmeye dokundum. Garip dövme kızarmaya başladı. Canım yanmaya başladı. Eğer bu dövmeyi okul müdürü görürse mahvoldum demektir. Yatak odasına gittim, babamdan harçlık almaya ama verdikleri paradan çok şikâyetçiydim. Beş ytl veriyordu babam ve bu para bana az geliyordu. Yatak odasına girdiğimde babam, telefonun alarmıyla uyandı. Bana baktı ve “günaydın” dedi. Bende aynı şekilde karşılık verdim. Ayağı kalkıp dün giydiği ütüsü bozulmuş, siyah kumaş pantolonunu eline aldı ve sol cebine girdi. Babam bana küçükken hep bunu öğretmiştir. Az para sağ cepte, çok para sol cepte olsun. Anlaşılan çok para verecekti. İçinden bir elli ytl çıkartıp bana uzattı. Bende elinden çekip aldım. Teşekkür bile etmeden odadan çıktım. Servise yetişmem gerekiyordu, servis beni aşağıda bekliyor olmalı.
Okula vardığımda sabırsızlık dolu gözlerimle etrafa bakındım. Hilal’i arıyordu gözlerim ama daha gelmemişti. Sonra okulun kapısında bir servis belirdi. Hilal’in servisiydi gelen. Servis tam önümde durdu. Birkaç öğrenci indikten sonra hilal indi ve bana baktı sonrada yanıma gelip yanağımı öptü ve “günaydın aşkım” dedi. Şok olmuştum. Kekeleyerek “günaydın” dedim.
“okul çıkışı birkaç arkadaşla bir ****terya ya gideceğiz ve sende geliyorsun tamam mı?”
“tamam” sonra da yanağıma bir öpücük daha kondurdu ve uzaklaştı. Mutluluktan bayılmak üzereydim. Hilal bana geri dönmüştü. Şeytan sözünü yine tutmuştu. Arkadaşlarımın yanına doğru yürümeye başladım. Henüz arkadaşlarımın yanına varmıştım ki ders zili çaldı. Ders vakti gelmişti.
Saat tam altıda ben ve hilal birde Hilal’in birkaç arkadaşı bir ****teryaya gidip oturduk. Okulda ders boyunca hep Hilal’i düşünmüştüm. Okulda beni birkaç kez daha öpmüştü. Hilal benim bulunduğum servisle gelmişti ve yol boyunca yan yana oturup müzik dinlemiştik. Dövmeye gelince, müdür dövmemi gördüğünde hiç kızmamıştı aksine beğenmişti bile. Birde okulda matematik yazılısı olmuştuk. On sorudan dört tane tek yapmıştım ama yüz almıştım. Yazılı kâğıdıma baktığımda biri gelip tüm kâğıdı doldurmuştu. Garip dövmeli adamın işiydi bu.
Bir garson yanımıza geldi ve siparişlerimizi aldı. Garson gittiğinde boynunda bir şey fark ettim. Şeytanın dövmesi vardı boynunda. Garson tuvalet kapısının önünde sırtı dönük durdu. Bana döndüğünde garson yok olmuştu. Tuvaletin kapısının önünde bekleyen kişi garip dövmeli adamdı. Bana eliyle gelmemi işaret etti sonrada tuvalete girdi. “arkadaşlar izninizle” dedim ve hilal’lerin yanından ayrıldım. Tuvaletten kırmızı bir ışık süzülüyordu. Kapıyı açtım ve kendimi içeride buldum. Ama tuvalette değil başka bir yerdeydim. Sıcak hem de çok sıcak bir yerdeydim. Etraftan çığlık sesleri geliyordu. Etrafım koca kayalarla çevriliydi. Kayarlın üstünde siyah yapışkan sıvılar vardı, garip dövmeli adamın ters dönmüş ayaklarında ki sıvılara benziyordu. Yukarıya baktığımda gözlerimi hemen kapamak istedim ama kapayamadım. Gökyüzü yoktu. Yukarıda ateşten bir girdap vardı, girdabın içindede çıplak insanlar vardı. İri yapılı bir adam girdabın içine girdi ve çığlık attı. Adam parçalandı. Sonra gökten kan ve siyah yapışkan sıvılar yağmaya başladı. Tam ayağımın önüne az önce parçalanan adamın kafası düştü. Adamın kafasının yarısı sanki yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanmıştı. Bir gözü patlamıştı. Parçalanan tarafında siyah yapışkan sıvılar vardı ve o sıvılar adamın kafasının tamamını kaplamaya başladı sonra da adamın kafası yok oldu. Yukarıya tekrar baktım girdap bir şekil almaya başlamıştı. Pentagram yıldızına dönüşmeye başladı sonrada şimşekler çarpmaya başladı. Yine kan ve siyah sıvılar yağmaya başladı. Tekrar yukarıya baktım. Pentagram yıldızı yok olmuştu yine girdap halini almıştı sonra da girdap yine şekillenmeye başladı ama bu sefer yıldız değil, bir çift göz halini almıştı sonra biri konuşmaya başladı. Garip dövmeli adamın sesiydi ve sesi çok ürkütücü çıkmıştı. Etrafımı çevreleyen kayalar parçalanmaya başladı. İçinden kan ve siyah yapışkan sıvı fışkırıyordu. Yer kabuğu yarılmaya başladı. Garip dövmeli adamın sesi “ Yaptığımız anlaşmayı unutma” dedi. Yerkabuğu parçalandı ve bende içine düştüm. Burası daha sıcaktı ve aşağıda alevler vardı. Sonra yer kabuğu tekrar birleşmeye başladı. Ezilecektim. Yer kabuğu tamamen birleşti. Hatırladığım son şey buydu.
Gözümü açtığımda kendimi Hilal’in dizinin üstünde buldum. Hilal ağlıyordu. Yanımızda Hilal’in arkadaşları ve ****teryanın müdürü vardı. Hilal konuşuyordu ama ben ne diyordu anlamıyordum daha tam olarak kendime gelememiştim. Mahsustan “ne oldu bana?” diye sordum.”
“lavaboda kayıp yere düşmüşsün” dedi hilal. Gözyaşlarını sildi. “ Şimdi biraz daha iyi misin?” diye sordu ve beni öptü. Bende onu öptüm ve “İyiyim” dedim. Aslında iyi değildim, bir düş görmüştüm ve korkuyordum. Cehenneme gitmiştim düşümde. Şeytana bir söz vermiştim ve tutmak zorundaydım eğer tutmazsam o beni öldürecekti. Benden üç kişiyi öldürmemi istemişti. Ben nasıl böyle bir şey yapabilirim ki? Az önce cehenneme gitmiştim. Evet, kesinlikle orası cehennemdi. Peki, o ateşten girdabın içinde ki o şeyde neydi öyle? Siyah yapışkan sıvılar o şeyden mi geliyor acaba?
“Aşkım kalkalım mı artık?” dedi hilal.
“iyi olur.” Diye cevap verdim ****teryadan çıktık.
Hilal’i eve bırakmıştım ve şimdi de odamdaydım. Hilal beni dudağımdan öpmüştü. İnanılmaz bir histi. Yatağıma uzandım ve Hilal’i düşünmeye başladım sonrada aklım cehenneme ve garip dövmeli adama kaydı. Çok korkuyordum. Sonra da uyudum.
2.GÜN-ÖLECEK ÜÇ KİŞİ-ÖLÜMCÜL YARA-İKİNCİ DÜŞ.
Ertesi gün uyandığımda kendimi uyanır uyanmaz aynanın karşısında buldum, gözlerimin içine baktım. Bu gözler benim değil, benim olamaz. Mutlu değilim, istediğim hayatı yaşıyorum ama mutlu değilim, çünkü en yakın zamanda her şey elimden gidecek, bundan eminim. Bende gideceğim ve aynı zamanda bir katil olacağım. Dövmeme baktım, bir terslik vardı. Rengi siyah-kızıl karışımını almıştı ve biraz büyümüştü.
Odama çıktığımda burnuma yine yanık et kokusu geldi ama ilk günkü gibi keskin değil daha yumuşaktı. Garip dövmeli adam döner sandalyeme oturmuş, bir o yana bir bu yana çocuklar gibi dönüp, ayaklarında ki siyah sıvıları odamın duvarlarını kirletiyordu. Bakışlarını bana doğru çevirdi, “Nasılsın bugün?” diye sordu.
“Sanane” diye soğukkanlılıkla cevap verdim.
“sana çok önemli haberlerim var” dedi şeytan. İlk başlarda umursamazmış gibi yaptım ama sonra kendimi tutamadım. “Neymiş o önemli haberler” dedim ve giyinmeye başladım.
“Bugün sana ölecek üç kişiyi söyleyeceğim ve sende ona göre hazırlık yapacaksın.” Dedi garip dövmeli adam. Durdum ve öylece garip dövmeli adama baktım. Boğazım düğümlendi ve zar zor “Kimler ölecek?” diyebildim.
Garip dövmeli adam gülümsedi. Siyah vampir dişlerini ortaya çıkardı. Ağzı iğrenç kokuyordu. Tıpkı bir kanalizasyon faresi gibi iğrenç kokuyordu. Bana baktı ve derin bir iç geçirdi. “Annen, baban ve…” ağlamaya başladım. Annemi ve babamı öldürmek zorundaydım. Üçüncü kişiyi de biliyordum. Birazdan garip dövmeli adam bana dünyanın en güzel kızının ismini söyleyecekti.”…Hilal” dedi garip dövmeli adam ve ben tekrar ağlamaya başladım. Garip dövmeli adam bu durumdan zevk alıyordu. Ben böyle bir şey yapamam, ben kimseyi öldüremem.
“Yarın son gün, yarın her şey sona eriyor. Ben sözümü tuttum ve şimdide sıra sende. Son gününü iyi değerlendir.” Dedi garip dövmeli adam ve sonrada yok oldu. Siyah bir toz bulutu bıraktı ardından.
Aşağıya, yatak odasına indim. Anne ve babamı öptüm sonra da dışarı çıktım. Okula gitmem gerekiyordu. Hilal’i görmek istiyorum son kez…
Okula vardığımda Hilal’i gördüm. Bu sefer o benden önce gelmişti. Bana baktı ve gülümsedi. Yanına gittim, yanağını öptüm ve “Günaydın aşkım “dedim.
Saçlarını benim istediğim şekilden yapmıştı ve çok güzel görünüyordu. O da beni öptü. Hilal beni öpünce veya elimi tutunca kalbim hızlı atmaya başlıyor. Ben aşka inanmam, bana göre tam bir saçmalıktır ama ben galiba Hilal’e aşığım.
Ders zili çaldı. Hilal benim koluma girdi ve yürümeye başladık. Herkes sınıfa girdi, Hilal’i de sınıfa bıraktım ama ben girmedim. Bu durama bir son vermem gerekiyordu. Hilal’i görmüştüm ve bu kadarı benim için yeterliydi. Artık işime dönebilirim. Çevremdekilere zarar gelsin istemiyorum.
Okulun çatısına çıktım, umarım o kel şeytan burada da karşıma çıkmaz. Çatının en köşesine doğru yürümeye başladım. Orada durdum. Yapmam gereken tek bir şey vardı, kendimi boşluğa bırakmak ve huzura kavuşmak. Yine garip dövmeli adamın yanına gidecektim ama bu sefer hiç kimseye bir zarar vermeyecektim. Be benim ikinci kez intihara teşebbüsüm. Birincisinde garip dövmeli adam karşıma çıkmış ve her şeyi mahvetmişti. Umarım bu seferde karşıma çıkmaz. Hayır, çıkamaz, intihar etmem için hiçbir engel yok.
Yine çok fazla oyalandığımı düşünüyorum. Vakit geldi. Kendimi boşluğa bıraktım, çatıdan aşağıya atladım. Soğuk hava çok sert bir şekilde ciğerlerime doluyordu ve ciğerlerim inanılmaz bir şekilde acıyordu. Ama bir gariplik vardı, şimdiye kadar kesinlikle düşmem gerekirdi ama düşmedim. Düşüyor gibi gözüküyordu ama düşmüyordum. Sanki havada asılıydım. Sonra biri üzerime uzandı. Evet, kesinlikle biri üzerime uzandı. Yanık et kokusu geliyordu. Garip dövmeli adam. Kulağıma yaklaştı. “İntihar mı etmek istiyorsun? Et o zaman” dedi ve başımı öne eğdi, sonrada hızla düşmeye başladık. Yere gittikçe yaklaşıyorduk. Yere çakıldık. Suratım çok kötü acımaya başladı. Ama halen düşüyorduk. Yere çakılmıştık ama halen düşüyorduk. Yerin dibine doğru düşüyorduk. Cehenneme doğru. Üstümdeki ağırlık kalkmıştı. Bir kayaya serçe çarptım. Sırtım çok acıdı ve yandı. Gömleğim siyah yapışkan sıvılarla kaplanmıştı. Sonra siyah sıvı gömleğimle beraber yok olmaya başladı. Belimden yukarısı çıplaktı. Yere düştüm. Yine çığlık sesleri vardı. Yerden yukarıya doğru sıcak hava geliyordu. Gökyüzüne baktım yine o ateşten girdap vardı. Girdabın içinde insanlar vardı ve çığlık atıyordular. Girdabın içinde bir yaratık vardı, dokunaçları olan, etrafa siyah bir sıvı saçan ve insanla beslenen iğrenç bir yaratık. Boynumdaki yıldıza benzeyen ve aynı zaman da şeytanın dövmesi olan Pentagram yıldızı kızarmaya başladı sonrada etrafa kırmızı bir ışık saçmaya başladı. Çok acıyordu. Sonrada dövmeden kan boşalmaya başladı. Boynumda yıldıza benzeyen bir et parçası içeri girip, kan boşalıyordu. Bilincimi kaybetmeye başladım. Sonra korkunç bir ses çıktı. Biri konuşuyordu, çok ürkütücü bir sesi vardı. “Benim sözümden dışarı çıkmasın.” Dedi korkunç ses. Bunu söyleyen insan olamaz, hiçbir insan böyle bir ses çıkaramaz. Girdabın içindeki o iğrenç yaratıktan geliyor bu ses, bundan eminim. Gözlerim karamaya başladı. Gözlerimi kapadım. Bir daha da açamayacaktım.
Kendime geldiğimde etrafımda öğretmenlerimi, arkadaşlarımı ve Hilal’i gördüm. Hepsi bana bakıp ağlıyordu. Gözlerimi açabilmiştim, ölmemiştim. Garip dövmeli adam buna izin vermemişti. Sözümü tutmamı istiyordu. Annemin babamın ve aşkımın hayatını almaya kararlıydı. Herkes şaşkın gözlerini bana doğru çevirmişti. Bir şey dememi bekliyordular. Mahsustan “Ne oldu bana?” diye sordum.
Müdür “Yere düşmüşsün ama nerden bilmiyoruz. Sen hatırlıyor musun? Yani demek istediğim… Ne oldu?” etrafıma bakındım. Müdürün odasında, kızıl bir deri koltukta uzanmıştım ve yarı çıplaktım. Kan içerisinde kalmıştım. Elimi dövmeme götürmeye çalıştım ama elim yanıma düştü. Hilal bana doğru yaklaştı ve boynuma baktı sonrada bakar bakmaz ağlayarak odadan dışarı çıktı. Birkaç kişide dövmeme baktı ve öğürmeye başladılar, neredeyse kusacaktılar.
“Ne olmuş bana” diye sordum. Müdür bana baktı ve “Şey… Boynunda…” söylemek istemiyordu, bu yüz ifadesinden belliydi. Yanımdan uzaklaştı ve birkaç saniye sonra geri geldi ama bu sefer geldiğinde elinde bir ayna tutuyordu. Aynayı kucağıma koydu ve bana doğru çevirdi. Boynumdaki ölümcül yarayı gördüğümde bende kusmamak için kendimi zor tuttum. Boynumda yıldız şeklinde kocaman bir yara vardı. Çok ama çok büyüktü ve halen kan akıyordu. Dövme kaybolmuştu, yerine ölümcül bir yara gelmişti. Kanlı et parçaları, şah ve atar damarım gözüküyordu. Boynumda bir et parçası içe giriyor yerine kan çıkıyordu. Müdürün odasına birkaç doktor girdi. Müdür ile konuşup yanıma geldiler. Doktorlar boynuma baktı ve onlarda kusmamak için kendilerini zor tuttular, bu surat ifadelerinden belliydi. Yaramın hemen aşağısına on yedi tane ine yapıldı. Sonrada gözlerim karamaya başladı.
3.GÜN-ÖLEN ÜÇ KİŞİ-CEHENNEM-SONUNDA ÖLÜM
Bir sonra ki gün telefonumun alarmıyla uyandım. Aynaya baktım, boynumda ki yarayı beyaz bir bez ile kapatmıştılar, gerçi bez beyaz olmaktan çıkmıştı ama. Babam içeri girdi. Uykudan daha yeni uyanmıştı. “Okula gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?” diye sordu.
“Hayır.”
“İyi o zaman. Ben yatıyorum, sende dinlen biraz.”
“Tamam” dedim ve babam odamdan çıktı. Yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. Sonra yine aynı koku geldi burnuma, yanık et kokusu. “Uyan tatlı çocuk” dedi biri. Gözlerimi açtığımda garip dövmeli adamı üstümde gördüm. Bana bakıp gülüyordu sonra üstümden indi. Odamın her tarafına siyah yapışkan sıvılar saçarak döner sandalyeme oturdu.
“Bugün büyük gün. Bugün benim adıma can alacaksın. Annenin, babanın ve Hilal’in.” Derin bir iç geçirdi sonra tekrar bana baktı. “Kalk bakayım. İlk işe başla, ilk önce babanınkini istiyorum. Şuan o yatıyor ve uyanmayacak, yani fazla acı çekmeyecek. Hadi bakalım başla.”
“Ben kimseyi öldürmeyeceğim.”
“Öyle mi? Bana karşımı geliyorsun?” dedi öfkeyle.
“Evet” garip dövmeli adam bana baktı ve ellerini yumruk haline getirdi sonra boynumdaki bez birden fırladı. Boynuma 48 tane zımba vurmuşlardı ve hepsi teker teker yerinden çıkmaya başladı. Boynumdan tekrar kan boşalıyordu ve ben çok acı çekiyordum.
“Yapacak mısın? Yapmayacak mısın?” diye sordu garip dövmeli adam. Hayır, anlamında başımı salladım o da tekrar ellerini sıktı ve boynumdan yine kan boşalmaya başladı ama bu sefer daha hızlı. “Ya dediğim yaparsın, ya da seni ve tüm sevdiklerini yok ederim. Hem anneni ham babanı hem de Hilal’i acı çektirerek öldürürüm. Hangisi? Sen mi yapacaksın, ben mi yapayım?”
Parmağımla kendimi gösterdim. Bana baktı ve gülümsedi sonra da ayağı kalktı, ellerini sıkmayı bırakmıştı. Boynumdan akan kan durdu. Odam kan içerisinde kalmıştı. Garip dövmeli adam iğrenç ellerini arkaya götürdü ve sonra tekrar geri getirdi. Elinde mor taşlarla süslü bir hançer vardı. “Bu hançerle onları öldürmeni istiyorum.” Dedi. Ağlamaya başladım ve istemeyerek bıçağı aldım. Yatak odasına gittim, garip dövmeli adamda peşimden geldi. Babam ve annem yatıyordu. Yatağın tam köşesinde durdum.
“Hadi yap şunu. Öldür onları. İlk önce babanı sonra anneni. Hadi, hadi.” Diye kulağıma fısıldadı garip dövmeli adam. Hançeri iki elimle tutup havaya kaldırdım. Sonra tekrar ağlamaya başladım. Garip dövmeli adam kulağıma doğru eğildi. “Hadi ama yapabilirsin. Zaten nefret etmiyor musun onlardan? Onlar yüzünden intihar etmeyecek miydin? Hadi, hadi, HADİ!!!” diye bağırdı garip dövmeli adam.
Bıçağı aşağıya doğru indirdim. Tam hançeri babamın kalbine saplayacakken babam gözlerini açtı ve bana baktı. Hançeri babamın kalbine sapladım. İnledi sonrada öldü. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Garip dövmeli adamı öldürmek istiyordum ama yapamazdım buna gücüm yetmezdi. Bir evlat babasını nasıl öldürebilirdi? Babasına nasıl kıyabilirdi? Ama ben yapmıştım, babamı öldürmüştüm ve sıra annemdeydi.
Garip dövmeli adam gülmeye başladı. Suratına sertçe bir yumruk atım, yumruk attıktan sonra elim yanmaya başladı. Elim daha doğrusu derim, bileğime kadar eridi. Geriye sadece kemiklerim kalmıştı. Garip dövmeli adam yine gülmeye başladı. Bu durumdan zevk alıyordu. “ aferin sana. Harikasın. Babanı öldürdün ve şimdi sıra annende. Başla.”
“Hayır” diye bağırdım. Şeytan elini bana doğru uzattı, bende sanki uçarak duvara çakıldım. Yaramdan tekrar kan boşalmaya başladı. Şeytan yatakta babamın kanları içerisinde yatan anneme doğru eğildi ve elini havaya kaldırdı. Annemde garip dövmeli adamın iğrenç eliyle paralel havaya kalkamaya başladı. “ya sen öldürürsün ya da ben. Elimi sıkmamla annenin tüm kemikleri parçalanacak sonra şişmeye başlayacak sonrada BOM! Patlayacak. Sende artık annenin parçalarını duvarda toplarsın.” Bana baktı. “Ben mi yapayım?” . Hıçkırarak ağlamaya başladım. Ağlamaklı bir sesle “ Ben “ diyebildim.
Garip dövmeli adam elini aşağıya indirdi. Annem de yavaşça yatağına indi. Anneme doğru yaklaştım ve hançeri kalbine sapladım. Annemin kanı suratıma sıçradı. “Hayır!”
Yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Garip dövmeli adam gülerek yanıma geldi. “Şimdi sıra sevgilinde.” Beni havaya kaldırdı. “gözlerini kapat.” Denileni yaptım, gözlerimi kapattım sonra soğuk bir hava suratıma çarptı. Garip dövmeli adam “Gözlerini aç” dedi ve bende açtım. Gözlerimi açtığımda pembe duvar kâğıtlarıyla kaplı orta boy bir odada buldum kendimi. Karşımda bir yatak vardı ve yatağın içindede Hilal vardı, yine çok güzel görünüyordu. Hep onu uyurken görmek istemişimdir. Şuan tek istediğim onun yanına uzanmak ve onu öpmek, koklamak, ona sarılmak. “Evet” dedi garip dövmeli adam. “Yap hadi. Öldür onu.” Tekrar ağlamaya başladım. Hilal’in kulağına doğru eğildim. “Seni çok seviyorum. “ diye fısıldadım ve onu dudaklarından öptüm. Bir damla gözyaşım, Hilal’in yanağına düştü ve Hilal yana döndü, bende hançeri havaya kaldırdım ve ağlayarak dünyanın en güzel kızının, içinde ben olmayan kalbine sapladım.
Garip dövmeli adam beni havaya kaldırdı ve gözlerimi kapatmamı istedi. Söyleneni yaptım. Bu sefer suratıma sıcak bir hava çarptı. Halen gözlerim kapalıydı. Çığlık sesleri geldi ve bende hemen gözlerimi açtım. Yine cehennemdeydim. Bir gök gürültüsü duydum ve yukarıya baktım sonra o ateşten girdabı gördüm. Çok hızlı dönüyordu. Sonra da şekil almaya başladı, Pentagram yıldızının şeklini. Sonra siyah sıvılar akmaya başladı. Ateşten yıldız şeklini almış o girdabın içinde, o iğrenç dokunaçları gördüm. Ateşten yıldız aşağıya doğru indi, tam önümde durdu. Ateşten yıldızın içinde ki o şeyi göremiyordum ama dokunaçları görebiliyordum. Bir dokunaç bacağıma çarptı ve bacağım yanmaya başladı. Sonra ateşten yıldız büyümeye başladı. Çok sıcaktı sonrada yıldız yok olmaya başladı. Karşımda duran yaratık iğrençti. Çok büyük ve mide bulandırıcı. Yaklaşık dört metre boyunda, ahtapot bacaklarına benzeyen üç bacak, kol yerine yedi tane iğrenç dokunaç vardı. Gövdesinde örümceğe benzeyen büyük kırmızı yaratıklar vardı. Gövdesini yaratıklar yüzünden göremiyordum. Üç kafası vardı ve ağızlarından siyah yapışkan sıvılar akıyordu. Kafaları akrep kafasına benziyordu ama daha büyük ve daha iğrençti. Gözleri simsiyahtı. Konuşmaya başladı ama ne dediğini anlamıyordum. Neyce konuşuyordu bilmiyordum. Bir şeyler diyordu; “ar-niva-ereko-mayni-zeyd” benzer garip şeyler söylüyordu. Dokunaçlarını havaya kaldırdı. Dokunaçlarında ateşten yıldızlar vardı. Sonra bir ışık patlaması oldu ve kayalar yıkılmaya başladı. Çığlık sesleri yükseldi. Yine aynı şey oluyordu. Yer yarılmaya başladı. İçinden yapışkan siyah sıvılar çıkıyordu. Yapışkan sıvı ayağıma yapıştı. Ayağımı silktim ama gitmedi tam tersine tüm vücudumu kaplamaya başladı. Çok sıcaktı ve vücudumu yakıyordu. Tüm vücudumu kaplamıştı. Sonra da bayıldım.
Uyandığımda kendimi odamda buldum. Hemen koşarak yatak odasına indim. Kanlar içerisinde olan anne ve babamı gördüm. Sonra da uzun uzun ağlamaya başladım. Yatağın yanında ki çekmeceye uzandım ve beyaz bezlerle kaplı babamın tabancasını çıkardım. Sargıları çözmeye başladım. Odanın kapısı sertçe kapandı. Arkama baktığımda yine garip dövmeli adamı gördüm. Gülüyordu. “ Yok, bu sefer karışmayacağım. Sadece seni almaya geldim. Biraz çabuk ol. Fazla uzun sürmesin. Dedi garip dövmeli adam.
Tabancayı şakağıma dayadım. Garip dövmeli adamın tam karşısına geçtim. Ağlamıyordum. Tetiği çektim.
Ama halen ayaktaydım. Ölmemiştim. Ama yerde bir tane daha ben vardım. Kanlar içerisinde yatan bir ben daha. Garip dövmeli adam bana baktı ve gülümsedi. “Hadi kapat gözlerini, gidiyoruz.”